Geçtiğimiz hafta sonu Denizli’de, Nur dâvâsının fedakâr kahramanları ve manevî şehitleri Hafız Ali ve Hasan Feyzi Yüreğil adına mevlid okundu. Türkiye’nin bir çok bölgesindeki il ve ilçelerinden gelen Risâle-i Nur okuyucularının kaynaşmasına ve tanışmasına vesile olan mevlidin ileriki yıllarda da devam etmesi istendi.
Denizli, Risâle-i Nur hizmetleri tarihinde çok önemli bir ilimizdir. Bunun en başta gelen sebebi:
Risâle-i Nur Külliyatı hakkında zındıka komitesinin oyunlarıyla ve Nurların yasaklanmasını isteyen ihbar ve tuzaklar sonucu açılan dâvânın; Denizli Ağır Ceza Mahkemesinin 16/06/1944 tarih ve 199/136 sayılı kararıyla beraatla neticelenmesidir.
Başta, Ağır Ceza Reisi merhum ve âdil hakim Ali Rıza Balaban ve üye Hesna Hanım’ın, hukukun üstünlüğünü ve adaletin varlığını simgeleyen medenî cesaret, vicdan ve hür iradeleriyle verdikleri kararla, yüz otuz parça Risâle-i Nur Külliyatının hepsini beraat ettirmeleri, bütün kitapları sahiplerine iade etmeleri, o günün şartlarında hiç de azımsanmayacak ve geçiştirilemeyecek büyük ve tarihî bir karardır.
Hâlen hayatta olan Nur’un hizmetkârlarından ve saff-ı evvellerden olan, Senirkentli, Bediüzzaman’ın talebelerinden Ali İhsan Tola’nın tesbitlerine göre, bu beraat kararı, Risâle-i Nur dâvâsının çok önemli bir dönüm noktasıdır. Çünkü o günkü dâvâda bilhassa Risâle-i Nur kitapları için verilebilecek bir yasaklama kararı, gelecek aylar ve yıllar için çok büyük sıkıntılara sebep olabilecek stratejik bir durum arz ediyordu.
İşte bu sebepten dolayıdır ki, Risâle-i Nur hizmetlerinin her alanında olduğu gibi bu sahada da kesin ve gaybî bir inâyet elinin işlediği görülüyor. Şöyle ki:
Birincisi: Mahkeme Reisi Ali Rıza Balaban’ın İstanbul’da Darülfünun’da (üniversitede) Hukuk Fakültesi talebesi iken Şekerci Hanı’nda Bediüzzaman’ın sohbetlerine iştirak etmiş ve etkilenmiş olması.
İkincisi: Bediüzzaman’ın, Ali İhsan Tola’yı, onun Senirkent’ten akrabası olan Denizli Asliye Ceza Hakimi Hesna Hanım’a gönderip “O benim manevî evlâdımdır, ona benim selâmımı söyle” demesi. Ali İhsan Tola Ağabey, açık başlı bir hanıma, Üstadın nasıl “O benim manevî evlâdımdır” dediğini ilk başta kavrayamaz. Ancak daha sonra, Ağır Ceza hakim üyelerinden bu dâvâya muhalif olan birisinin hastalanmasıyla onun yerine vekâleten mahkemeye giren hakim Hesna Hanım’ın Reis Ali Rıza Beyle birlikte dâvânın lehinde oy kullanmasıyla beraat kararının çıkmasından sonra bu işin sırrını anlar. İşte bunlar akıl ve mantığa sığmayan, ancak kalbî ve itikadî olarak kabullenilebilecek ibretli levhalardır.
Risâle-i Nur’un bu ilk mahkemesinde herhangi bir şekilde ceza veya mahkûmiyet çıkması, sonraki safhalarında büyük sıkıntılara sebebiyet verebilirdi. Allah’ın inayeti ile bu badire, yukarıda anlatıldığı şekilde atlatılmış oldu ve hizmetin önünde olabilecek en büyük handikaplardan birisi böylece aşılmış oldu.
İşte bu bakımdan Denizli, ticaret ve tekstil sanayiinde, Türkiye’nin ve dünyanın önde gelen bir şehri olmasından çok daha öte, mânevî yapısı ve dokusuyla önem arz etmektedir.
Denizli’nin Risâle-i Nur dâvâsındaki ikinci önemli konumu, Üstadın kendi tâbiriyle hem Risâle-i Nur’un bir nevî müdafaanamesi hükmündeki ve mesleğinin hülâsası olan ‘Meyve Risâlesinin’ iki Cuma gününde burada telif edilmiş olmasıdır.
Bu risâlenin önemine binâen o zaman Üstad Bediüzzaman bu risâleyi, hem Adliye Vekâletine (Adalet Bakanlığı), hem Heyet-i Vekileye (Bakanlar Kurulu), hem Meclis-i Mebusan’a (TBMM), hem de Şûrâ-yı Devlete (Danıştay) göndermiştir. Ve bu konuda şöyle demektedir:
“..Çünkü, iddiânâmede bütün esas, Risâle-i Nur’dur. Ve Risâle-i Nur’a ait dâvâ ve itiraz, cüz’î bir hâdise ve şahsî bir mes’ele değil ki çok ehemmiyet verilmesin. Belki bu milleti ve memleketi ve hükümeti ciddî alâkadar edecek ve dolayısıyla âlem-i İslâm’ın nazar-ı dikkatini ehemmiyetli bir sûrette celb edecek bir küllî hadise hükmünde ve umumî bir meseledir. (...)
“Risâle-i Nur’un gerçi siyasetle alâkası yoktur. Fakat küfr-ü mutlakı kırdığı için, küfr-ü mutlakın altı olan anarşiliği ve üstü olan istibdad-ı mutlakı esasıyla bozar, reddeder. Emniyeti, âsâyişi, hürriyeti, adaleti temin ettiğine yüzer hüccetlerden biri, bu müdafaanamesi hükmündeki Meyve Risâlesidir. Bunu âlî bir heyet-i ilmiye ve içtimâiye tetkik etsinler. Eğer beni tasdik etmezlerse, ben her cezaya ve işkenceli idama razıyım.” (Şuâlar, s. 251-252)
Üçüncüsü: Risâle-i Nurları yazıp dağıttıkları ve bu vatan ve milletin imanına hizmet ettikleri için çeşitli illerden haksız yere tutuklanarak getirilen yüzden fazla masum ve mağdur Nur Talebesinin hapishanede sergiledikleri müsbet hareketten dolayı, beraber bulundukları âdî veya ağır suçlardan tutuklu bulunan yüzlerce “cani” mesabesindeki mahkûm insanın, Nur Risâlelerinden aldıkları ders ve Nur Talebelerinin müsbet hareketlerinden etkilenerek cezasını tamamlamalarına rağmen buradaki derslerden istifade etmek için kendi arzularıyla hapiste kalmaya devam etmek için ısrar etmeleridir. Hatta bazılarının dışarı çıktıktan sonra, savcılığa müracaat ederek tekrar içeri girip Risâle-i Nur derslerinden istifade etmek istediğini bildirdikleri, kayıtlara geçen çok çarpıcı bir durumdur.
Dördüncüsü: Risâle-i Nur hizmetlerinin tarihçesinde çok çok önemli olan iki manevî şehit kahraman Nur Erkânlarından olan merhum Hafız Ali ve Hasan Feyzi Yüreğil Ağabeylerin bu şehirde medfun bulunmalarıdır.
İşte, Denizli’de bulunan, Nur hizmetleriyle meşgul olan bütün ehl-i himmetin teşebbüs ve gayretleriyle geçtiğimiz hafta sonu Denizli Ulu Camii’nde, başta Resûl-i Ekrem (asm) olmak üzere bütün Sahabe-i kiram, İslâm büyükleri, şehitlerimiz ve hâssaten de Üstad Bediüzzaman ve onun mümtaz talebelerinden Hafız Ali ve Hasan Feyzi Yüreğil adına bir mevlid-i şerif okundu. Bu vesileyle, yıllardan beri Nur Camiâsının hasret kaldığı “mevlid” hakikatinin, artık Ankara, Van ve Isparta mevlidleriyle de tekrar gündeme getirilip icraata dönüştürülmesi dilekleri, bir defa daha teyit edilmiş oldu. İnşaallah ileriki ay ve yıllarda Nur Camiâsına büyük bir aşk ve şevk veren, irtibat ve bütünlüğü sağlayan bu tür faaliyetler bir an önce vizyona girer. Anadolu’nun bağrından çıkan bu hakikat, onlara da öncülük etmiş olur. Mevlidin ileriki yıllarda geleneksel hâle getirilmesi, panel ve sempozyum gibi daha geniş, ilmî ve fikrî boyutlara taşınması düşünüldüğü, organize komitesi tarafından da ifade edildi.
Yeni mevlid ve hizmet dolu faaliyetlerde tekrar buluşmak ümit ve temennisiyle...
02.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|