Hayatımın her anında karşıma çıkıp, beni kudsî hedeflerimden ayırmaya çalışan ve adeta insanlık binamın duvarlarından çıkardığı taşlar ve yere devirdikleri sütunlarla evimin harap olması için elinden geleni yapan düşmanım…
Yaratılış kanununa göre yoluma devam etmek isterken, onun her an ve fırsatta yoluma tuzaklar kurduğunu görüyorum. Ben aydınlıkları dünyama kazandırmaya çalışırken o beni karanlıklarla dost etmeye çalışmakta, içinden çıkılması zor derin kuyulara beni atmaya gayret etmektedir.
Rabbimin bana lûtfettiği nimetlere karşı şükür duygularımı ifade etmeye çalışırken o kendine pay çıkarıp sa’yimi heba ediyor. Ben de onun tuzağına düşerek “Ben, ben” diyerek onun zehirli ekmeğine yağ sürüyorum. Görevim aciz ve fakir olduğumu anlamak iken, kendimi firavunmisâl bir halet içine yuvarlanmış gibi görüyorum. Düşman bildiğim çok unsurlar sadece dünya hayatıma zarar verebilirken, o ve onun dostları bu dünya hayatıma zarar vermekle yetinmeyip, ebedî hayatımın da cehennemlerde geçmesi için uğraşmaktadırlar. Ağacın gövdesi içindeki kurt gibi, o da içimi sinsice kemirmeye devam etmektedir.
Sultan-ı Kâinat olan Yaratıcım beni varlıkların en güzeli ve mükemmeli olarak yaratmıştır ki, benim buna karşı her an şükür duyguları içinde olmam gerekmektedir. Bütün kâinatı, canlı cansız her varlık adeta emrimde bulunmaktadır. Kısacası ben ifade edilmesi zor güzelliklere namzet kılınmış bir şekilde yaratılma şerefine nail olmuşum.
İnsan olarak yaratılmanın ayrıcalığı için secdeden alnımı kaldırmamam gerekirken, benim o gaddar düşmanım bütün bu güzellikler için kendine bir pay çıkarmakla beni Rabbime karşı mahcup durumlara düşürmektedir.
Bir değil, iki değil, ne yazık ki hayatımın çok safhalarında nefis olarak bilinen benim bu acımasız düşmanım beni doğru olan yolumdan ayırmakta, beni isyankâr mahlûkların çirkin durumuna düşürmektedir. Ve ben, gaflet perdesiyle gözü kapanmış biri olarak, benlik duygusuyla o düşmanın değirmenine su taşıyacak kadar yolumu şaşırmış durumdayım.
Rabb-i Rahimime ibadet etme nimetine kavuştuğum zamanlarda bile beni rahat bırakmayan bu düşman, imtihanı kaybetmem için elinden geleni yapmakta, ucb tuzağıyla bütün iyiliklerimin şeytan hesabına geçmesine sebep olabilmektedir. Rabbimin lütuf ve ihsanı olarak biraz dünya malına sahip olduğum zamanlarda, ayrıca hemcinslerimle olan münasebetlerimde güzel lâflar etme kabiliyetine sahip olduğum vakitlerde ve yine dünyanın hali olarak insanlarca çok arzu edilen bir mevkie çıktığımda bu benim gaddar düşmanım hemen devreye girmekte ve bu durumlar için kendine vazife çıkarmaktadır.
Dünya nimetlerine sahip olmak güzel bir şey aslında… Sahip olunan nimetleri insanlar şükür duygularıyla bezediğinde daha da güzel olmaktadır. Ama gelin görün ki nefsimiz bu durumlarda bizim yakamızı bırakmamakta ve gurur gibi şeytanî bir yaftayı alnımıza yapıştırana kadar bizim peşimizden ayrılmamaktadır.
Bu sebeple midir ki, dünya malı bakımından zenginlik nimetine kavuşan insanların cehennemdeki yerlerine dikkat çekilmiştir?.. Bu sebeple midir ki, zenginliğini İlâhî rıza dairesinde harcayan insanların yüksek manevî makamlarından bahsedilmiştir?.. Evet, evet… Ne yazık ki, zenginliklerimiz, çoluğumuz, çocuklarımız bizler için fitne ateşi olmaktadır.
Nefsin gururla bizleri en derunumuzdan yaraladığını görüyor ve yine nefsin devreye girmesiyle, sanki hiçbir şey yokmuş gibi, yaptıklarımız normalmiş gibi yaşamaya devam ediyoruz. Büsbütün her şeyi kaybetmiş değiliz elbette. Bu gaddar düşmanla baş etmenin de yolları bulunmaktadır. Mühim olan, küçük düşmanlarla fazla uğraşmamak ve bu büyük düşmanla mücadele ve mücahede etmenin önemini kavrayabilmektir şüphesiz…
28.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|