Zamanın durduğu an işte şu an.
Ne asırlar, ne çağlar, ne yıllar, ne aylar, ne günler ve ne saatler...
Şu an...
Saatin durduğu an değil. Zamanın durduğu ve misafir olduğu şu an.
Yollar ve yıllar...
Gelen gider, giden gelmez. Öyle bin handır bu dünya. Hiçbir yalanı yoktur. Siz “yalan dünya” diyenlere sakın aldanmayın!
“Dünya fanidir”, “Ömür kısadır”, “Meşgaleler çoktur”
Ama dünya... O gaddar dünya, mekkar dünya, acımasız dünya.
İşte şu anı yaşıyoruz. Ya siz?
İşte sizin de, bu satırları okuduğunuz anınız bitmiştir, tükenmiştir. Bir milim geri dönemezsiniz. Bir adım ileri adım atamazsınız.
“Eşiğin adı gurbet” demiş atalarımız.
Fahr-i Kâinat Efendimiz (asm) “Kıldığınız namazları son namazınızmış gibi kılın” demiş.
Niçin son namaz? Çünkü her insan, son namazını kıldıktan sonra vefat etmiştir.
Size en kısa hadisi nakledeyim mi? O benim dünyama da her an şimşekler çakar.
“Öfkelenme”
Öyle mi?
“Öfkelenme ”
Evet öyle, “Öfkelenme”
“Öfkenin” öyle baldan tatlı olduğunuda zannetme.
Ve bu an... Yine geçti. Yine geçiyor.
Şu an nice sevaplar, nice gühahlar işleniyor.
Kâinatın çarkları bütün hızı ile dönüyor.
Kimler geldi? Kimler geçti? Kimler kazandı?
Ben işte bu ânı sevdim hep. Onu sevgi ve muhabbet ile bekledim. Her nefes aldığımda ve verdiğimde Onun sonsuz rahmet ve hikmetine sığındım. Her şey Senin ile dopdolu. Şu zamanın onca karmaşalarında yine Sana sığınıyoruz. Şükrediyoruz şu âna, şu zamana, şu saniyelere, çünkü Sen varsın.
23.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|