Vaktiyle bir ülkede bir ideoloji varmış. Ben ideoloji diyorum, siz “bir nevî dünyevî din” deyin.
Bu ideolojinin—ya da adı her neyse— mensupları sabahtan akşama kadar etraflarına “gerici” diye saldırırlarmış. Ancak ağızlarından düşürmedikleri bu kelimenin anlamı sorulduğunda açıklama yapmak yerine saldırmayı tercih ederlermiş. Çünkü anlamını kendileri de bilmezmiş. Ama pratikmiş, kullanışlıymış: Her başın sıkıştığında imdadına yetişirmiş. Koruyucuymuş; onun arkasına saklanarak her istediğini yapabilirmişsin. Güvenliymiş; onu kendine siper yaptığında kimse sana bulaşamazmış.
Bir gün gelmiş, adamın biri, etrafına gerici diye saldıran bu insanların aslında kendilerinin gerici olduğunu söylemiş. Önce afallamışlar, ne yapacaklarını, ne diyeceklerini bilememişler. Biri kendilerine gerici diyormuş, ama gerici ne demek onu bilmiyorlarmış. Üstelik bu adam, geriliğin ne demek olduğunu da ilk kez açıklıyormuş. Alışık değillermiş böyle şeylere. Birilerine gerici denecekse kendileri dermiş. Kimsenin haddi değilmiş.
Ama adam ısrarlıymış. Hatta “Fikirlerimi çürütün, fikrimi değiştireceğim” diye meydan okumuş. Hemen silâh depolarına bakmışlar… Tuhafmış, çünkü hiç “fikir”leri yokmuş. Düşünüp fikir üretmeye çalışmışlar, yapamamışlar; çünkü bunu daha önce hiç denememişler. “Gerici” diyelim gitsin, demiş birisi. Ama o da olmazmış. Çünkü artık gericiliğin ne olduğu ortaya çıkmış. Karşılarına bu silâhla da çıkamazlarmış.
Sonunda toplanıp bir karar vermişler. O güne kadar ezbere bildikleri ne varsa, biraz küfür, biraz hakaret, biraz bayağılık ekleyip üstüne gideceklermiş.
Adam bu kez de demesin mi, “Fikirlerden daha güçlü bir silâh yoktur” diye. Ama işte o “silâh”tan da kendilerinde yokmuş. Elleri kolları bağlı kalmışlar…
Bunun üzerine adamı susturmaya karar vermişler. Bildikleri susturma metotlarını devreye sokmuşlar: Görevden alma, yargılama vs.
Ama ortada unuttukları bir şey varmış: çürütülmeyi bekleyen bir fikir…
23.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|