Önce, Prof. Atilla Yayla’yı, “Fikirlerime bir itirazınız varsa istediğiniz yerde istediğiniz şartlarla tartışalım. Ben Atilla Yayla olarak söylediğim ve yazdığım her şeyin arkasındayım. Sizin ahlâk dışı saldırılarınızdan ve terörize etme çabalarınızdan korkup yılacağımı sanıyorsanız aldanıyorsunuz” şeklindeki kararlı duruşundan ötürü tebrik ediyorum.
İkinci olarak, içinde bulunduğum basının “medyatik madrabazları” tarafından, düşüncelerinden dolayı uğradığı saldırı sebebiyle özür diliyorum. Düşünceye şiddetle saldıranları şiddetle tel’in ediyorum. Üçüncü olarak, Prof. Yayla’yı dâvet edip sahip çıkmayan,—en azından fikir hürriyeti adına—AKP’yi, şiddetle kınıyorum.
Dördüncü olarak, Prof. Yayla’nın yıllardır savunduğu fikir hürriyetine ve eleştiri hürriyetine sahip çıkmayan, manşete çekmeyen sözüm ona çağdaş, demokrat basını—kendisinin sık sık yazıları çıkan gazeteyi—şiddetin karesiyle kınıyorum. Çünkü, Türkiye’nin en büyük problemi, tabulardır; başta düşünce, konuşma, yazma ve eleştirme hürriyetinin yokluğudur. Sistem, “tek tip, tek düşünce, tek kalıp” içinde seksen yılı aşkındır vatandaşı inletiyor. Fikri hür, vicdanı hür insanları sustura gelen sistemi övenleri, ona ses çıkarmayanları, lâakal kaşlarını çatmayanları aynı şekilde…
Beşinci olarak: Gazi Üniversitesi (GÜ) Rektörü Prof. Dr. Kadri Yamaç, ‘’Bu öğretim üyesi, bugünden itibaren ders vermekten uzaklaştırılmıştır’’ kararını kınıyorum. Bu bir şaşkınlık, bağnazlık ve sapkınlıktır. Zira, üniversite, çeşitli fikirleri tartışan ve gündeme getiren ve halka öncülük eden kurum demektir. Bunun tam tersini yapıyorsa, orası bir üniversite değil, “dogmalarla çevrelenmiş bir fanatizm teşekkülü” olabilir. Şimdi gelelim Prof. Yayla’nın ağzına sağlık denilesi eleştirilerine. 18 Kasım Kasım, AKP İzmir İl Gençlik Kolları tarafından düzenlenen bir panele katılır ve “Medeniyet, AB ve Türkiye” başlığı altında düşüncelerini serdeder.
Bu arada bir gazetecinin sorusu üzerine, “Evet, Kemalizm’in medeniyeti çözücü bir şey olduğunu söyledim. 1925-45’e tekabül eden tek parti döneminde temel bazı değer ve kurumları eksik, ifade hürriyeti yok. Siyasî yönetim sınırlanıp denetlenemedi, siyasî muhalefete teşkilâtlanma izni verilmedi. Bu gibi konular, hem hislerin galeyana gelmesi hem de ifade özgürlüğünün yeterince geniş olmaması yüzünden soğukkanlı biçimde konuşulamıyor. Ama kavga etmeden konuşmak gerekiyor. Zaten, AB sürecinde, eğer kulübe üye olacaksak bunları konuşmalıyız.”
Bu fikirlerin neresi yanlış. Neresinde hakaret var? Hiçbir yerinde. Öyle ise, Prof. Yayla’nın ortaya koyduğu şu fikir doğrudur, tüm dünya duysun: “Panelin sonunda, söylediklerime Kemalistlerden cevap beklediğimi; ama bunu pek muhtemel görmediğimi, doğru dürüst bir cevap almaktan umutlu olmadığımı söylemiştim. Sizin saldırınız bunun en güzel kanıtıdır. Ben söz sarf ediyorum, siz kurşun sıkıyorsunuz. Hakaret ediyorsunuz. Tehdit ediyorsunuz. Ne yaparsanız yapın, John Milton’ın söylediği gibi, hakikat eninde sonunda galip gelir; ve, herkesin bildiği gibi, fikirlerden daha güçlü silâh yoktur. Beni hain ilân ettiniz; ama fikir alanında benim karşımda mağlûpsunuz.” (Zaman, 21.11.2006, Atilla Yayla)
23.11.2006
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|