Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî Hazretlerinin hayatını roman gibi anlatan bir kitapta okumuştum küçüklüğümde. Hiç unutamam. Hazret bir gün yolda giderken ününü duyup da hayranlığından dolayı kendisiyle karşılaşan ve rükû eder gibi önünde saygıyla eğilen bir papaza aynen saygıyla mukabele ediyor. Bir kaç dakikalık saygıdan sonra belini doğrultan papaz, Mevlânâ Hazretlerinin hâlâ doğrulmadığını ve kendisinden daha uzun süre rükû halinde kaldığını görüyor. Neden sonra rükudan doğrulan Mevlânâ, “Allah’a şükür saygıda papazı geçtim” buyuruyor.
Dinimizin ve böylesi din büyüklerimizin verdiği terbiyeden dolayı bize yakışan da budur. Allah’ın en yüce san'atı olan insana saygıyı tebliğ babında olduğu kadar genel hayatta da sürdürmek bize ne zarar verir ki? Neticede herkes kendine yakışanı yapıyor zaten.
Önümüzdeki günlerde Türkiye’ye gelecek olan Papa 16. Benedict hakkında geçenlerde bir kitaptan aktararak yaptığı İslâmiyet hakkındaki yanlış ve yanlı yorumu yüzünden ortalık epey karışmıştı. Herkes özür dilemesini bekliyordu. Hristiyanlıktaki “Papa yanlış yapmaz” inancı gereği beklediği tarzda özür dilemedi, ama kendi kriterleri ve makamı gereği özür dileme yerine geçen davranışları ve düzeltmeleri de ihmal etmedi. Söz gelişi Vatikan’daki tüm İslâm ülkelerinin büyükelçilerini dâvet ederek bir nev'î davranışlarıyla özür dilemiş de oldu. Her ne olursa olsun 16. Benedict, önümüzdeki günlerde Türkiye’ye ziyarette bulunacak. Mesele, bu ziyarette onun tavrı kadar, bizim de tavrımızın ne veya nasıl olacağı hususudur.
Papa’yı protesto gösterileri düzenlemenin ve “keşiş, papaz, kâfir” gibilerden hakaret etmenin iki tarafa da faydası yoktur. Aksine biz misafirperverliğimizi gösterir ve kendimize yakışan âli seciyenin bir örneğini sergilersek her iki taraf da umulanın çok üstünde bir maddî ve manevî kazanım sağlayacaktır. Tarih şahittir ki, böylesi bir hüsnü kabul, hem devlet geleneğimize, hem de millet geleneğimize daha çok uyar. Haçlı Seferleri esnasında Selâhaddin-i Eyyûbî bunu yapmıştır, Malazgirt Zaferinde Alparslan bunu sergilemiştir. İstanbul’un Fethi’nde Fatih Sultan Mehmet bunu uygulamıştır. Bu davranışlar onları daha da büyültmüştür, ama hiçbir zaman küçültmemiştir. Daha dün Çanakkale Savaşlarında Mehmetçik bu tür asaletin en tazesini gözlere ve gönüllere hâkketmemiş midir?
Çok da yadırgamıyoruz, ama Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Dr. Ali Bardakoğlu ilk tepkilerini öylesine vereceğine, keşke kendisi de bir akademisyen olan Papa’ya daha akademik ve daha bilimsel cevap verseydi de dünya kamuoyunda bir adım daha öne geçebilseydi. Bu saatten sonra Bardakoğlu’nun Papayla bu konuyu gündeme getirmeyeceğine dair beyanatları hiç yoktan iyidir ve takdire şayandır. Zaten bu haliyle dış dünyada daha çok puan toplamaktadır.
İşin bir başka yönüne gelince, dinde lâkayd ve hatta İslâmî konularda Müslümanlara ve inançlı kişilere muhalif, hatta yeryüzündeki tüm dinlere karşı tavır koyan birtakım kişilerin Papa söz konusu olunca Diyanet İşleri Başkanından tutun taa sofimeşrep, hatta radikal İslâmcı addedilen herhangi bir Müslümandan çok daha fazla İslâmiyet ve Müslümanlık adına, Papa ve Hristiyanlığa verip veriştirmeleri ve ortalığı kızıştırmaya çalışmalarıdır. Bunların amaçlarının İslâmiyete yapılan yanlışları düzeltmek ve Müslümanlığın hakkaniyetini savunmaktan çok, teferruatlı, geniş ve uzun vadeli plan/proje geliştirmek olduğu—bereket versin—geniş bir kesim tarafından anlaşılmaktadır. Burada herkes kendine yakışanı yaparken, birileri de kendine düşeni yapıyor ve yapacak elbette.
Dinler ve inananlar arası diyalog, medeniyetler buluşması, devletler arası siyasal ve diplomatik ilişkiler bazında verimli yürütülebilmesi için; soğukkanlı, hoşgörülü ve akılane olunması neticede çok güzel gelişmelere yol açacağı düşüncesindeyiz.
23.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|