Meteoroloji haberlerinde rüzgâr yönleri kısa bir zaman öncesine kadar denizcilerin yüzyıllardır kullandığı ifadeler ile söylenirdi. Fakat nedense başta TRT olmak üzere birçok televizyon kanalı rüzgâr yönlerini farklı bir şekilde söylemeye başladılar.
Haritalarda dört asıl ve dört ara yön ile birlikte toplam sekiz yön vardır ki buna denizciler “rüzgâr gülü” adını vermişlerdir. 360 derecenin 45’er sekiz parçaya bölünmesi ile rüzgâr yönleri belirlenmiştir.
Bu yönlere sırası ile 0 dereceye yıldız, 45 dereceye poyraz, 90 dereceye gündoğusu, 135 dereceye keşişleme, 180 dereceye kıble, 225 dereceye lodos, 270 dereceye günbatısı, 315 dereceye karayel, adı verilmiştir. Lâkin şimdiki sunucular kuzey, kuzeydoğu gibi ifadeler kullanarak saydığımız bu isimleri bir nev'î yok etmeye çalışmaktadırlar.
“Bütün dertlerimiz bitti, şimdi de bu yön isimlerini mi tartışacağız?” diye bir soru akla gelebilir. Ne çare ki Türkçe’yi korumak benim gibilere düştü. Başkalarını bilmem, ama ben yön isimlerinin değiştirilmesine karşıyım ve bu sebeple yeni bir tarzda ifade edilmesini şiddetle eleştiriyorum. Zira bu güne kadar binlerce kitapta geçen bu isimler unutulacak ve çocuklarımız bu kelimelerin ne anlama geldiğini bilemeyeceklerdir.
Kısaca “uydurmacılık” adı verilen ve asıl amaç olarak Türk dilini yok etmeye yol açan “öztürkçecilik” geçmiş ile olan bağlarımızı koparmaktadır. Bir dedenin torunu ile anlaşma güçlüğü çekmesinin sebebi işte bu garip uygulamadır.
Aslında asıl hedef dinî eserlerin genç nesiller tarafından anlaşılmasının önüne geçmektir. Bu maksatla o kadar uydurma kelime üretilmiştir ki iki nesil arasında yani baba-evlât bile anlaşma güçlüğü çekmeye başlamıştır. Devlet gücünü ve bürokrasiyi elinde tutan uydurukçular, medyada, okul kitaplarında ve yazışmalarda bu konuda çok sıkı bir denetim meydana getirerek hedeflerine ulaşma becerisini göstermişlerdir.
Ne yazık ki geleneklerimizin ve dilimizin yok edilmesi tehlikesine karşı muhafazakâr olduğu iddiasında bulunan hükümetler dahi çaresiz kalmıştır. Hâlihazırdaki hükümetimiz de bu konuda hiçbir tedbir almadan yıpratma ve yok etme çalışmalarına çanak tutmaktadır. İşte rüzgâr gülü örneğini ifşa ediyorum.
Son zamanlarda kullanılan kuzey, güneydoğu vesair yön isimlendirme tarzı aslen İngiliz dilindeki şekilden esinlenmiştir. Yüzyıllardır kullandığımız kelimelerin değiştirilmesi bu Avrupa özentisinden başka bir şey değildir. Kıble, lodos denilmesi kimlerin canını sıkıyor gerçekten çok merak ediyorum.
Yeri gelmişken bu kıble yönü ile ilgili birkaç kelime söylemek istiyorum. Aslında kıble yönü yani 180 derece Türkiye’nin doğu illeri için geçerlidir. İstanbul için kıble açısı yaklaşık 155 derecedir. Yani kıble açısı keşişlemeye daha yakındır. Fakat nedense güneye kıble denilmiştir. Belki de Karadenizli denizciler güneye bu sebeple kıble demişler ve böylece dilimize yerleşmiştir.
Doğu ve Batıya gittikçe kıble açısı da değişir. Cebeli Tarık Boğazından çıktıktan sonra kıble neredeyse gündoğusuna yakın bir dereceye gelir. Batıya doğru ilerlendiği takdirde Panama Kanalını geçtikten sonra bu sefer kıbleye yönelmek için günbatısına dönmek gerekir. Zira artık bu yön daha yakın mesafeye gelmiştir.
Bir defasında Kanada’dan Malezya’ya giderken öğle namazını gündoğusuna, ikindi namazını ise günbatısına doğru kılmak zorunda kalmıştım. Pasifik Okyanusunda nasıl ki gün değiştirme çizgisi vardır ve bu çizginin (daha doğrusu 180 derece meridyeninin) iki tarafı da farklı günlerde olmayı gerektirir. Aynı şekilde Pasifik’te belirli bir noktadan sonra kıbleyi 180 derece değiştirmek gereklidir.
Namaz kılan insanlar ister istemez dünyanın hangi bölgesinde yaşadığını bilirler. Zira kıble tayini namazın farzları arasında yer almaktadır. Keza zaman tayinini de belirlemek gereği vardır. Aksi takdirde farz olan vakit belirlenmesini yapamaz. Bütün bunlar Müslümanların coğrafya konusunda bilgili olmasını gerektirmektedir.
Biz denizciler daima değişik zamanlarda ve farklı yönlere bakarak namazlarımızı eda ederiz. Vatanımızda sabah namazı kılınırken biz akşam namazını kılıyor olabiliriz. Bu durum dünyanın hareketlerini anlamamıza yardım ettiği gibi Cenâb-ı Allah’ın kudret ve azametinin ne kadar büyük olduğunu da tefekkür etmemize yol açmaktadır.
Büyük bir gemi olan dünyamız da denizcilik mesleğini yapmayanlar için bir tefekkür denizidir. Yeter ki Rabbimizin bize verdiği akıl ve şuur nimetini bir parça kullanma ihtiyacını gösterelim. Bu sayede denizcilerden daha fazla tefekkür sevabını elde etmemiz mümkündür. Sözümüzü “bir saat tefekkür bir senelik nafile ibadetten daha hayırlıdır” diyen efendimizin (a.s.m.) hadisi ile bitirelim.
20.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|