Titanic Yolcu gemisi daha ilk seferinde bini aşkın yolcusu ile beraber batmıştı. Sömürülen Asya ve Afrikalı milyonların ahı mı tutmuştu, acaba. O batmaz dedikleri devasa kütle, birkaç saat içinde okyanusun derin sularında kayboluvermişti.
Avrupa’nın küçücük devletleri, inşa ettikleri dretnotlar yani büyük savaş gemileri sayesinde, dünya üzerinde dehşetli bir sömürü düzeni kurmuşlardı. Zavallı Afrika ve Asyalı insanları kendilerine yetecek gıda bile bırakmadan acımasızca ezmeye devam ediyorlardı.
Titanic’in başına gelen felâketten beş yıl sonra bu sefer küçük bir mayın gemisi Nusret, kendilerine çok fazla güvenen bu vahşi kapitalistlerin koca koca gemilerini bu sefer Çanakkale’nin serin sularına gömüyordu. Neye uğradıklarını anlayamayan Avrupalıların bu feci görüntüsü, Asya ve Afrikalı halkların özgürlük kıvılcımlarını ateşlemeye yetmişti. Zira her tarafı dehşete veren ve batmaz, yenilmez denilen zırhlılar bir anda denize gömülüyordu.
Çok geçmeden otuz-kırk yıl sonra İkinci Dünya Savaşının sona ermesi ile birlikte bütün ezilen halklar birer birer bağımsızlıklarına kavuştular.
Bu yazımızda Nusret’i değil, ama bu şımarık Batılıların çok övündükleri devasa gemilerini dize getiren Aysbergleri yani buzdağlarını anlatmaya çalışacağım.
Kuzey yarım kürede her yıl Mayıs ayı gelince Kanada’ya çalışan gemileri bir telâş alıverir. Zira bu aydan itibaren havanın ısınması ile birlikte kutup denizlerinden kopan buz kütleleri güneye doğru inmeye başlar. Titanic’in başına gelen felâket bütün gemilerin başına gelebilir.
Görünen yüzeyinden kat kat fazlası deniz içinde yer alan buzdağları hâlâ denizcilerin korkulu rüyası olmaya devam etmektedir.
Hemen akla şu soru gelebilir. Titanic battığı zaman radar yoktu, şimdi bu cihaz sayesinde tehlikeli buzdağları önceden görülerek tedbir alınabilir.
Evet radar, seyir emniyeti açısından önemli bir cihazdır. Fakat buzdağları üzerindeki kıvrımlar sebebi ile radar sinyallerini körleştirmekte, gemi ve kara parçaları gibi eko vermediğinden farkına varılamamaktadır.
Güvenlik için Atlantik’teki bütün buzdağlarına sahil güvenlik gemi ve uçakları demir tozu bırakırlar. Bu sayede buz dağları radarda kolayca tesbit edilirler. Ayrıca gemilerin emniyetle seyredebilmesi için açık denizde sürüklenen bütün buzdağları isim verilmek suretiyle belirlenir. Denizcilere ilânlar ile enlem ve boylamları verilerek bölgedeki bütün gemilere yayınlanır. Bu buzdağları eriyip yok oluncaya kadar bulan geminin ismi ile anılmaya devam ederler.
Usta gemiciler buzdağlarının kokusunu daha radarda görmeden alabilirler. Önce keskin bir soğuk gelir, sonra ekşi ve ıslak belli belirsiz bir koku havada uçmaya başlar. Bu koku birkaç defa yaşandı mı bir daha unutulmaz denir. Ayrıca deniz suyu sıcaklığı devamlı kontrol edilir. Zira buzdağından 5-6 mil yani 10 kilometre uzakta bile olunsa deniz suyu sıcaklığı düşebilmektedir. Bu sebeple tehlikeli bölgelerde her yarım saatte bir makine dairesi aranır ve su sıcaklığı düzenli aralıklarla takip edilir.
Yaklaşan buzdağları ve buzlar ilginç bir şekilde dalgaları da etkilemektedir. Belirli bir yönden gelen dalgalar buzdağı yaklaştıkça şiddetini azaltır. Buzdağı yaklaştıkça deniz değişmeye başlamıştır artık.
Aysbergler geceleyin karanlıkta bir ışıltı şeklinde kendisini gösteriverir. Hemen projektörler ile deniz taranmaya başlar. Projektör ışığı değer değmez uzakta da olsa buzdağı beyaz bir ışıkla karşılık verir. Kendisini göstermeye başlar.
Buzdağları bazı hayvanlar için sonu ölümle bitecek bir tuzak ta olabilmektedir. Yüzlerce mil kuzeyden kopan devasa aysbergler, güney enlemlere indikçe erir ve üzerinde kalan kutup ayıları ve diğer canlılara adeta birer mezar olurlar. Güney yarım kürede de penguenler için benzer tehlike mevcuttur. Hatırlatmakta yarar vardır, penguenler sadece güney yarımkürede yaşarlar.
05.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|