“Türkiye yeni bir döneme giriyor” diyenleri haklı çıkarırcasına, bir yandan terör azdırılıyor; öte yandan da Türkiye’nin en büyük şehrindeki bir camide menfur bir cinayet eşleniyor. Eğer ‘yeni dönem’den kasıt gözyaşı ise; böyle bir ‘dönem’i ifsat şebekeleri hariç hiç kimse istemez, biz de istemiyoruz.
Avrupa Birliği ile ilişkiler yoğunlaştıkça, üyelik yolundaki gelişmeleri engellemek isteyenlerin her türlü provokasyona sarılabileceği yıllar önce ‘uzman’larca ifade edilmişti. Gelişmelere bakıp, o günkü yorumları hatırlamamak imkânsız.
Bir yandan ‘söndü, bitti’ denilen PKK terörü azıyor/azdırılıyor; öte yandan da sevenleri çok olan bir imam-hatip, camideki vaazı esnasında bıçaklanmak suretiyle katlediliyor. Bütün bu gelişmelerin tesadüf olması mümkün mü?
Gerek menfur cinayeti, gerekse artan terör olaylarını elbette ‘uzman’lar değerlendirip izah etmeye çalışacaklardır. Ancak bu gelişmeleri ‘hayra alâmet saymamak’ gerekir.
Gerek patlayan bombalar ve gerekse menfur cinayetler acaba kimin işine yarar? Belki pek çok ifsat şebekelerinin işine yarar, ama Türkiye’nin işine yaramaz. Bütün bu çirkinlikler, son tahlilde “Türkiye’nin önünü tıkama ve ufkunu karartma” gayretleri olarak görülebilir.
AB yolundaki yürüyüşümüzün yavaşladığı ve aksadığı yolundaki ikazların yapıldığı bir dönemde meydana gelen bu hadiseler, ayrıca dikkat çekicidir.
Her durumda asıl görev hükümete düşüyor. En kısa zamanda gerek bu menfur cinayet ve gerekse şehitlerimizi katledenlerin emellerini boşa çıkaracak adımlar atılmalıdır. “Kanı yerde kalmayacak” sözünü duymak milleti tatmin etmemektedir.
“Muasır medeniyet seviyesi”ne ulaşabilmenin ilk adımı, ülkemizi; ‘yapanın yanında kâr kaldığı yer’ olmaktan çıkarmaktır.
Bunu yapmak zor, ama imkânsız değildir.
*
Yaz bitiyor, yangınlar bitmiyor
Orman varlığı bakımından zengin değiliz. Ayrıca var olan ormanlarımızdan, ekonomik anlamda istifade edebildiğimizi söylemek de zor. Buna rağmen hemen her yıl onlarca orman yangını çıkıyor ve binlerce hektar orman arazimiz kül oluyor.
Tabiî ki orman yangınları sadece Türkiye’de çıkmıyor ve bu yangınları kontrol altına almak/ söndürmek, sigara söndürmek gibi kolay değil. Ancak ormanı korumanın birinci yolunun ‘orman sevgisi’ olduğunu kabul ediyor ve bunun da gereğini yapıyor muyuz?
Hemen her yangından sonra ‘kim yaktı’ sorusu sorulur. Hava şartları ve ihmallerin dışında kasıtlı orman yangınlarının çıkarıldığı da bir gerçek. Peki ‘insan’ olan birisi bunu nasıl yapabilir?
“Yaş ağaca balta vuran el olmaz”sa, kibrit çakan nasıl el olabilir? Ormanlarımızı korumamız ve büyütebilmemiz için onları sevdirmeliyiz. Bunun bir yolu da ‘devlet-millet kaynaşması’ndan geçer. Bu yolu deneyelim...
04.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|