Emniyet Genel Müdürlüğünün hazırlattığı “Töre ve Namus Cinayetleri” konulu rapora göre, kadına uygulanan şiddette Ankara yüzde 10 ile en başta geliyormuş. Yine rapora göre, son 6 yılda 91 ‘töre cinayeti’ işlenmiş (Sabah, 18 Ağustos 2006)
Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığı tarafından hazırlanan raporda, son 6 yılda işlenen cinayetler ele alınmış. Raporu açıklayan Ege Üniversitesi Kadın Sorunları ankete katılan 430 kişiden yüzde 37.4’ünün ‘namus cinayeti’ni ‘’onayladıkları’’nı, onaylayanların arasında kadınların bulunduğuna da işaret etmiş.
Prof. Dr. Toygar, “Ankete katılanlara göre, namus, dinin emrettiği kadının iffetidir. Bu nedenle başı açık gezmesi de iffetsizlik olarak görülmüştür’’ tesbitini de aktarmış.
*
‘Töre cinayetleri’ diye adlandırılan ‘yara’nın sarılması gerektiği her halde tartışılmıyor. Problem, bu ‘yara’nın niçin açıldığı ve ‘nasıl kapatılacağı’nın tesbit edilmesindedir. Bazılarının ileri sürdüğü gibi, ‘namus’ kavramının ‘yok kabul edilmesi’ bu problemi çözmek için çare olmaz ve olamaz. Araştırmayı yapan uzmanın da itirafıyla bu sebeple şiddete maruz kalan ‘kadın’lar da ‘namus’ kavramının ‘dinin emri’ olduğuna inandıklarını beyan etmişlerdir ki, bu tesbit ‘Türkiye gerçekleri’ne uygun bir tesbittir.
Araştırmanın ortaya koyduğu ‘bilinen gerçek’lerden biri de ‘alkol’ün ‘kadına uygulanan şiddet’in sebeplerinden biri olduğudur. Bütün kötülüklerin anası olan alkol (ve tabiî ki bütün çeşitleriyle uyuşturucu/öldürücüler) ailelerin yıkılmasında, ocakların sönmesinde ve ‘kadına şiddet’te de suçluların başında yer alıyor. Dikkat çeken nokta ise, asıl suçlu olan alkol ve kumar gibi kötü alışkanlıkların, bazıları ya da birileri tarafından görmezden gelinmesidir. Meselâ, ‘kadına uygulanan şiddet’ler sözkonusu olduğunda, asıl suçlu olan alkol ve kumar gibi kötü alışkanlıklar gündeme getirilmezken, ‘dinî anlayışlar’ eleştirilmek istenmektedir. Nedense, milletimizin ‘namus’ kavramına önem vermesi bazılarını rahatsız ediyor...
Tabiî kadına uygulanan şiddetin bir diğer mağduru da çocuklar oluyor. Kavga/gürültünün olduğu bir aile ortamında huzurlu çocuklar ve genlerin yetişmesi mümkün olabilir mi?
Alkol tüketen kocaların, kadınlara daha fazla şiddet uyguladığı da ‘net’ olarak ortaya konulmuş durumda. Şiddete maruz kalan kadınların çocuklarına şiddet uyguluyor olması da ayrı bir yara...
Rapor, “Ne yapmalı?” konusuna da yer ayırmış. Bu ‘tavsiye’lerin faydasız olduğunu söylemek ne kadar doğru olmazsa, ‘çok doğru tedbirler’ olduğunu söylemek de zor.
Rapora göre yapılması gerekenler şöyle sıralanmış:
*(Kadın sığınma evleri)nde kalan kadınlar, meslek sahibi yapılarak, devlet tarafından istihdam edilmeli.
*“Alo Şiddet” hatlarının kurulması lâzım.
*Basın ve televizyonlardaki kötü örnek oluşturan kadın-erkek programları denetlenmeli.
*Töre ve namus cinayetlerine daha ağır yaptırımlar getirilmeli, uzun süreli mahkemeler yerine, suç sabitlenince ağır yükümlülükler oluşturulmalı.
*Ceza süresi içinde psikolojik rehabilitasyon zorunluluğu konulmalı.
Araştırmayı yapan ‘uzman’lar böyle demiş, ama biz; bütün ‘yara’lara merhem olan ‘doğru İslâmı öğrenme ve öğretme’ maddesi ‘çare listeleri’nde yer almadığı sürece kalıcı çarelere ulaşmamız mümkün olmayacağı kanaatini taşıyoruz...
22.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|