Risâle-i Nur’a talebe olmak, beraberinde bazı sorumlulukları, mesuliyetleri getirir. Bazı kâide ve kurallara uymayı gerektirir. Bu ulvî vazife bir mecburiyet ve resmîliğin çok ötesinde, bir arzu, bir gönül işi olduğu için, her bir müntesibin, üzerine düşen mükellefiyetleri ve vazifeleri, hiçbir isteksizliğe ve tekellüfe girmeden, aşkla şevkle yerine getirmesi gerekir.
Nurlar’la din-i mübîne hizmet etmek gibi şerefli bir işe talip olanlar, yaptıkları ve yapacakları her türlü hizmetin yalnız ve yalnız rıza-ı İlâhî için olduğu, bunun dışında hiçbir şeye matuf olmadığı, hiçbir dünyevî maksat ve gaye gözetilmediğinin bilinciyle hareket ettiklerinden, bu nevî hizmetlerinde tamamen hasbî ve samimî bir gönüllülük esasını tercih ederler.
“Hizmette gönüllülük” formulü çerçevesinde hizmetlerini devam ettirenler, hizmetin gerektirdiği vazife ve sorumluluklarını yerine getirirken ilgili kaide ve kurallara kendiliğinden riayet ederler. Doğru ve elzem olan da budur. Çünkü her hizmet erbabı bilir ki, lüzumlu bazı sorumlulukları ve mükellefiyetleri yüklenmeden, hizmetin verimliliği ve kalıcılığı için olmazsa olmaz mesabesindeki bazı kaidelere gönüllü olarak uymadan Nur hizmeti gibi bir işi ilânihâye götürmek mümkün değil.
Onun için bu noktada herbir hizmet erinin en önemli ve öncelikli vazifesi Nur Külliyatındaki bütün mesaj ve düsturları, kaide ve prensipleri çok iyi anlayıp harfiyen hayata geçirmek olmalıdır. Bu meyanda yanlış veya eksik bir anlamanın bazen tamiri mümkün olmayan vartalara ve sonuçlara sebep olacağını da gözardı etmemek gerekir.
Öğrendiklerimizi ve anladıklarımızı hayata geçirmedeki manileri ve zorlukları göz önünde bulundurarak, bu noktada herbir hizmet erbabının azamî dikkat ve hassasiyet göstermesi ayrıca önem arz ediyor. Çünkü bilgi ve malûmatlar, ancak günlük hayattaki tatbikatlar sayesinde bir kıymet kazanır. Pratiğe geçirilmeyen veya hayata eksik, yanlış aksettirilen bilgi yığınlarının hemen hiçbir kıymeti yoktur.
Risâle-i Nurları yeteri kadar okumadan, onlardan gereği şekilde faydalanmak mümkün mü? Yeterli ve tatmin edici bilgi ve malûmatları elde etmeden Bediüzzaman’a talebe olunur mu? Veya yarım yamalak, yanlış eksik bilgilerle, arzulanan Nur hizmetini yapabilmek mümkün mü? Nurlarla hizmete tâlip olan her akl-ı selimin, sorumluluğunu taşıdığı bu ulvî vazifeyi bihakkın yerine getirmesinin yolunun çokça okumaktan geçtiğini söylemeye herhalde gerek yoktur.
Sorumluluklarımızı yerine getirmenin çaresinin, anlayarak okumak yanında dikkatli bir dinleyici olmaktan geçtiği de her hizmet erbabının bilmesi gerekli bir husus olsa gerek.
Diğer taraftan bu ulvî hizmetin, bu kudsî dâvânın bütün müntesiplerine yüklediği öyle sorumluluklar, öyle zorunluluklar var ki işte bunlar gönüllü hizmet erlerinin hassasiyetle göz önünde bulundurmaları gerekli olan hususlardır. Bu hususların başında ihlâs ve uhuvvet düsturlarına harfiyen uymak zorunluluğu gelir. Evet bence Nurlara talebe olmanın beraberinde getirdiği sorumlulukların başında, İhlâs ve Uhuvvet Risâlelerinde tarifini bulan prensip ve düsturlar vardır diye düşünüyorum. Bilerek veya bilmeyerek buradaki emir ve yasakları çiğnemek daha işin başında iken bütün çaba ve gayretlerimizin boşa çıkmasını netice verecektir.
Sorumluluklarımız ve mesuliyetlerimiz bunlardan ibaret değil elbette. Herbir hizmet erbabı, her yerde ve her zaman, mensubu bulunduğu dâvânın ulviyetini ve kudsiyetini unutmadan, üyesi bulunduğu câmianın şerefini ve hukukunu göz önünde bulundurarak hareket etmeli, her zeminde bu yüce dâvânın kudsiyetine yakışır bir hal ve tavır içinde bulunmalıdır.
Unutmamamız gereken bir diğer vecibe ve vazife de, ortak değerimiz olan bu kudsî hizmete perde olmamak, bir nakise getirmemek, elimizden geldiğince hâl ve etvarımızla ona âyine olabilmek, onu doğru ve şeffaf bir şekilde aksettirmek.
20.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|