Birleşmiş Milletler 34 gün sonra İsrail’in katliamlarını görüp ateşkes sağlayabildi. Ancak bu ateşin yeniden başlamayacağının garantisini kimse veremiyor. İsrail’in kan ve gözyaşı kusan silahları tekrar ateşlenebilir. Çünkü, İsrail tarih boyunca bunu hep yapmıştır. Bölgede her zaman çıbanbaşı olan İsrail, BM veya başka bir uluslararası gücü dikkate almayıp tekrar katliamlarına başlayabilir.
Bombalar sustu, ama akıllarda on günlük bebelerin annelerinin kucaklarında öldükleri fotoğraflar hafızalarda kaldı. Kanlı enkaz görüntülerinden sorumlu olan İsrail zalimliğiyle tarihin kara sayfalarında yerini aldı. Bir ayı aşkın süren, adına savaş diyemeyeceğimiz katliamın bilânçosu çok ağır oldu. Bir milyondan fazla insan şimdi yıkılmış, dökülmüş, harabeye dönmüş evlerine dönüp, yeni bir hayata başlamaya hazırlanıyor.
Bu katliamlardan sonra “savaşın galibi biziz” gibi gereksiz tartışmalar yapıldı. Aslında galip olan kimse yoktu. Olan on aylık bebeklere, kadınlara oldu. Savaşın galibi o olmuş, bu olmuş hiç farketmez…
Kana’da öldürülen 37’si çocuk 57 sivilin, Şeyya’da öldürülen çoğu çocuk 41 kişinin, Bekaa’da öldürülen 31 masumun, Gaziye’de, Ruveys’de öldürülen onlarca masum insanın hesabını kim verecek? Bir ay boyunca Lübnan yok edilirken susan ve televizyonlardan canlı canlı seyreden dünya kendisini tartışmalı.
Ateşkese rağmen, geri kalan günlerin bilânçosunun hesabı mutlaka sorulmalı. Uluslar arası camia kendi ülkesinde dahi halkın desteğini kaybeden Olmert’in savaş suçlusu ilân edilmesini tartışmalı. İsrail’in kafası estiğinde başka bir ülkeye girip insanlara karşı katliam yapamayacağı tartışılmalı. Çünkü hesabı sorulmazsa İsrail yarın bir gün yine Lübnan’a veya başka bir ülkeye –Filistin’e her zaman yaptığı gibi- saldıracaktır.
***
Ateşkesi sağlayan BM Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararı bu ateşkesi net, kesin, tartışma kaldırmayacak şekilde de desteklemiyor. BM’nin kısa zamanda İsrail yeni bir “hamle” yapmadan net ve kesin karar alması gerekiyor. Çünkü, söz konusu 1701 sayılı kararın daha çok İsrail’e yarayan, bu ülkeyi koruyan oldukça muğlak bir metinden ibaret olduğunu herkes söylüyor. Zaten “İsrail kendisine yaramasaydı bu kararı kabul etmez, ateşkese de uymazdı” görüşünde herkes hemfikir.
Türkiye asker göndermeye sıcak bakıyor, ama bunun için bazı şartlar öne sürüyor. Bir yanda tehlike ve risk, öte yanda bölge ve dünya siyasetinin dışında kalmamak arasında tercih yapmaya çalışıyor. Türkiye birisini tercih edecek, bugünkü hava asker göndermeye daha yakın görünüyor.
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, günübirlik Lübnan’a yaptığı gezi sırasında bu şartları söyledi. Özellikle ateşkesin kesin olarak sağlanması ve Lübnan’daki bütün unsurların ülkede konuşlanacak BM gücünü kabullenmesi üzerinde duran Gül, barış gücünün Hizbullah’ın silahlarını alıp hükümete teslim etmek gibi bir görevinin olmadığını söylüyor.
Abdullah Gül’ün bugün de İsrail’e gitmesi bekleniyor. Gül’ün, Türkiye ziyaretini iptal eden İsrail’in Başbakanı Ehud Olmert’in “Dilediğimiz zaman Hizbullah’a karşı operasyon yaparız. Bunun için kimseden izin olmayız” sözü dikkate alarak temaslarında dikkatli ve titiz olması isteniyor. Çünkü, İsrail’in gerçek yüzü budur.
***
Öte yandan, Lübnan’da ateşkes sağlandı, ama Filistin’in “kayıp bilânçosu” unutuldu. İsrail’in “aynı sebeple” yani, iki askerinin kaçırılması sonrasında başlattığı Gazze saldırısının bilânçosu ikinci plâna itildi ya da ittirildi… Lübnan’da kan kusan silahlarını şimdilik susturan İsrail, Filistin’de katliamlarını sürdürüyor.
İsrail, Gazze’de “yaz yağmuru” operasyonu kapsamında düne kadar çoğu sivil 180’den fazla Filistinliyi katletti; 500’den fazlasını da yaraladı. Kaçırılan tek bir askerine karşılık aralarında bakan ve milletvekillerinin de bulunduğu 60’tan fazla Hamas yetkilisini tutuklayan İsrail, hâlâ 5 bakan ve 26 milletvekili ile onlarca yetkiliyi hapiste tutuyor. Hapsedilen isimler arasında Filistin Meclis Başkanı Aziz Duveyk de bulunuyor.
Lübnan’daki ateşkes İsrail’in Filistin’de yaptığı zalimlikleri unutturmamalı.
20.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|