İlk risâlelerin telif edilmeye başlandığı dönemde bu eserleri iştiyakla okuyarak intibaha gelen “bahtiyar doktor”a Barla’dan yazdığı mektupta Said Nursî şöyle diyor:
“Biliniz ki, mevcudat içinde en kıymettar, hayattır; ve vazifeler içinde en kıymettar, hayata hizmettir.” (Tarihçe-i Hayat, s. 188)
Böylece, tıp mesleğinin hayata hizmet cihetiyle taşıdığı önem ve değeri vurguluyor.
Ve ardından, hayata yönelik hizmetler içinde en kıymetli olanın da, fâni hayatı bâkileştirecek hizmetler olduğunu vurguluyor.
Bu izahın farklı açılımlarını ise başka bahislerde görmekteyiz. Söz gelişi, Bediüzzaman, Eskişehir mahkemesinde kendisine tevcih edilen “Sen vazifesizsin” eleştirisine cevap verirken şöyle diyor:
“Eğer kabir kapısı kapansaydı ve insan dünyada lâyemût (ölümsüz) kalsaydı, o vakit vazifeler yalnız askerî ve idarî ve resmî olurdu. Madem her gün lâakal (en az) otuz bin şahit cenazeleriyle ‘El mevtü hakkun’ (Ölüm haktır) dâvâsını imza ediyorlar; elbette dünyaya ait vazifelerden daha ehemmiyetli imanî vazifeler var.”
Tarihçe’nin 206. sayfasındaki bu bahsi açan ve tamamlayan bir diğer izah da şöyle:
“Madem kabrin öbür tarafındaki endişe-i istikbal her ferdin en mühim meselesidir; elbette (...) vazifeler yalnız milletin hayat-ı dünyeviyesine ait içtimaî ve siyasî ve askerî vazifelere münhasır değildir” diyen Said Nursî, sözlerinin devamında şunları ifade ediyor:
“Yolculara seyahat için vesika vermek bir vazife olduğu gibi, ebed tarafına giden yolculara da hem vesika, hem o zulümatlı (karanlık) yolda nur vermek öyle bir vazifedir ki, hiçbir vazife o vazife kadar ehemmiyetli değildir.”
Akabinde, insan ruhunun zarurî ve manevî ihtiyaçlarına cevap verecek “manevî vazifeler”e dikkat çekerken şöyle diyor Üstad:
“O vazifelerin en mühimmi, ebed yolunda seyahat için pasaport varakası ve berzah zulümatında (kabirle girilen âlemin karanlığında) kalbin cep feneri ve saadet-i ebediyenin (sonsuz mutluluğun) anahtarı olan imandır, imanın ders ve takviyesidir.” (Lem’alar, s. 177)
Risale-i Nur'u okuyanlar çok iyi bilir; buna mümasil olarak, Meyve Risalesi’nin Dördüncü Meselesi başta olmak üzere, konuyu farklı açılardan tamamlayan başka bahisler de var.
Bunların tümünden çıkarılabilecek mesajların başında, bizler için dünyadaki en önemli vazife ve hizmetin önce kendi imanımızı kurtarıp, sonra başkalarının imanına kuvvet verecek tarzda çalışmak olduğu gerçeği geliyor.
“Vazifemiz, Kur’ân’ın imanî hakikatlerini tahkikî bir surette ehl-i imana bildirip onları ve kendimizi idam-ı ebedîden ve daimî ve berzahî haps-i münferidden (kabirden sonra müebbed hücre hapsinden) kurtarmaktır” (Tarihçe, s. 488) cümlesi de aynı şeyi vurguluyor.
“Ümmet-i Muhammediyeyi (a.s.m.) sahil-i selâmete çıkaracak bir geminin hademeleri” olarak odaklanmamız gereken asıl vazife bu.
Diğer vazifeleri de bu ana hedef ve eksen çerçevesinde götürerek yola devam etmeliyiz ki, dünyevîleşme ve ihtilâflar başta olmak üzere, hayat imtihanında karşımıza her an çıkabilecek bilumum tuzakları boşa çıkarabilelim.
20.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|