Mi'rac Kandilinin en önemli hediyelerinden birisi namazdır. Namaz denildiği gibi dinimizin direği ve Peygamberimizin de gözünün nuru (kurretü’l ayn)dur. Dolaysıyla ne kadar titizlik göstersek hakkıdır, sezadır. Fakat yeni nesillerin namaza eski nesiller kadar titizlik gösterdiğini söyleyemiyoruz. Geçenlerde Nevşehir’de idim. Pegasus Havayolları ile Sabiha Gökçin Havaalanına uçmak üzere erken yola çıkmıştık. Sabah namazı girdiğinde alelacele namazı eda ettikten sonra yola çıkmıştık. Yollar bomboş ve tenha idi. Hayatımıza televizyon gireli güneşin ışıkları hep üzerimize doğuyor. Zamanı hep israf ettiğimizden dolayı zamanda bereketsizlik hali yaşıyoruz. Bundan dolayı sabahleyin kazara sokağa çıktığınızda yolları bomboş ve tenha buluyorsunuz. Eskiden öyle miydi? Cemaat gürül gürül camiye akardı. Özellikle sayıları azalan yaşlı kuşağı toptan camide görürdünüz. Onların camiden dağılmasına dek kahvehaneler açılır ve simitçiler ve işçilerle birlikte cemaat da kahvehaneye damlar ve ilk çaylar böyle içilirdi. Ama sonraki yıllarda hayatımızın anlamı değiştiği gibi akışı da değişti. O Nevşehir sabahında ıssızlık ve tenhalık arasında dikkatimi çeken iki şey oldu. Bastonu elinde bir tutam sakalıyla yaşlı bir amcanın yol boyunca camiye doğru vakur adımlarla yürümesi ve bir de o saatte geleni gideni gözetleyen sivil bir araç. Sözkonusu araç da istihbaratçılara aitmiş. Yaşlı amca camiye doğru tek başına yürüyordu. Bu manzarayı Pegasus servisinden seyrediyordum. Serviste ise daha ziyade bayanlar vardı. Kıyafetlerine ‘müstehcendi’ diyemiyorum çünkü artık bu kıyafetler bizin nazarımızda bile normalleştiği için müstehcenlik nazarıyla bakamıyoruz. Daha doğrusu içselleştirdiğimiz için yadırgayamıyoruz veya bu kavramla ifade edemiyoruz artık. Her ne kadar nü resimler yapsa da artık bu tür kıyafetleri eleştirmek, yadırgamak Kenan Evren gibi yaşlı kuşağa kaldı. Her gün bir öncekini aratıyor. Bu bağlamda Can Dündar müstehcenlik konusundaki yaptırımlarından dolayı Kenan Evren dönemini ve o dönemin polis teşkilatını muhasebeye çekiyor. Nevşehir’deki mitinge de yine yaşlı kuşak rağbet gösterdi ve İsrail’i telinde en ön saftaydılar. 40 derece sıcağa rağmen.
***
Şüphesiz Peygamber Efendimiz İsra’dan sonra Miraca da ruh mealceset çıktı ve kendisine burada namaz hediye edildi. Namaz heyeti ve erkanı olan özel bir duadır. Kur’an-ı Kerim’de namaza çok sayıda atıf var. Ve Kur’an ikamisselat olarak anıyor. Namaz kılmak değil namazı dosdoğru kılmak. İbadet adet derekesine indiğinde huşu, hudu da kayboluyor, indirgeniyor, içi boşalıyor ve sadece görev savmaya dönüşüyor. Müslümanlardaki gevşeklik hali başta namazda kendisini gösteriyor. Namazda gevşekliği atlattığımızda bu, bütün alanları etkileyecektir. Bundan dolayı namazda yeniden selabeti ve titizliği yakalamalıyız. Bu hususta birçok kişi sancı duyuyor. Bu meseleyi kendilerine dert edinenler Namaz Gönüllüleri Platformu kurmuşlar. Bunu bir nevi emr-i bil’l maruf ve nehyi ani’l münker faaliyeti olarak görmek lazım. Bu faaliyetlerle sadece namazı değil aynı zamanda emr-i bil’l maruf bilincini de diriltmek mümkün. Öyleyse ezanda denildiği gibi haydin namaza.
Namazı ihyanın ikinci kademesi cemaatı ihyadır. Gerek evde ve özellikle de camilerde cemaatla namaz kılmak aynı zamanda içtimai dokumuzu da güçlendirecektir. Öyleyse randevularımızı cemaate göre ayarlayalım ve namaz önceleri ve sonraları için kavilleşelim. Son 20 yıl içinde camisiz ve cemaatsiz bir İslamcılık türedi ve moda oldu. Bunun kırılması lazım. Yeniden öze ve camiye dönmek lazım. Cami estetiğini veya cemaaati eleştirdiğimiz oranda biz orada yokuz.
***
Vehbi Vakkasoğlu camilerin fonksiyonlarını yeniden düşünmemiz gerektiğini söyledi. Gerçekten de öyle. Camiler hem ibadet ve hem de sosyal faaliyetler için kullanılabilir. Sözgelimi Arap dünyasında çocuklar zaman zaman derslerini camilerde çalışıyorlar. Vakkasoğlu çocukları camiye çekebilmek için çikolatalı promosyonlardan bahsetti. Kiliseler bunu müzikle veya eğlenceyle yapmaya çalışıyor biz de meşru dairede sevdirerek yapabiliriz. Ama namaza çağrı etkinlikleri yaparken, usulünü de İslama uygun seçmek lazım. Mesela, sünnete göre yaşarsak sabah namazına kalkma problemimiz olmaz. Bundan dolayı televizyon seyrettikten sonra sabah namazına kalkma çareleri arayacağımıza veya önereceğimize, insanlara sünnete uygun hayatı anlatalım. Sözgelimi Hazreti Peygamber yatsıdan sonra gerekmedikçe konuşmaz ve dinlenmeye çekilirmiş. Bu hayat tarzı ülkemizde özellikle de yaz ayları için elzem. Sonra gece yarısından sonra kalkar teheccüt kılar ve yine yatar ve sabah namazına kalkarmış. Böyle yaptığımızda bütün suni problemler ortadan kalkacak hem sünnete göre yaşayacağız hem sabah namazına rahat kalkacağız hem de vaktimizin bereketini göreceğiz. Başkalarının suni problemlerine suni reçeteler veya çareler bizim pradigmamızı da altüst eder. Bunu sadece tedricilik bağlamında önerebiliriz. Bu vesile ile namaz içindeki miracınız ve Mi'rac içindeki namazınız kutlu olsun.
20.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|