Pınarların benim hayatımda özel ve önemli bir yeri vardır. Çeşmeler her ne kadar süslü taş ve desenli mermerlerden yapılmış olsalar da, bir kayanın dibinden kaynayan bir pınar kadar ruhuma serinlik ve huzur vermiyorlar. Gümüş kurnalardan ve altın musluklardan akan su yerine, yosunlu pınarların kaynağından avuç avuç su içmeyi tercih ederim.
Bu duygularla, bugün de Gönül Pınarı’ndan göz pınarına doğru bir yolculuk yapmak istedim. Göz bebeklerinden kaynayıp kirpiklerden süzülen inci tanelerinin mahiyet ve kıymetlerinden bahsedeyim dedim.
Gözyaşı, deniz suyuna benzeyen tuzlu bir sıvı olarak bilinse de, kalbin en derin noktalarından kaynayıp göz pınarlarından aktığı için, bir damlası deryalara bedeldir. Okyanusları boşaltsanız sönmeyecek olan cehennem ateşini, bir damla gözyaşı söndürüverir.
Bir damla gözyaşı, kararmış ruhların pasını siler parlatır, taşlaşmış kalplerin merkezine nüfuz eder yumuşatır. Gafletten ve dalâletten kör olan gözleri açar. Duâların kabulüne, günahların affına ve rahmetin celbine vesile olur. Peygamber Efendimiz (asm) “Allah’ım, ağlamayan gözden sana sığınırım” buyurmuştur. Mevlânâ Hazretleri de, “Bulut ağlamayınca, yerdeki çimenler nasıl güler? Çocuk ağlamayınca anasının sütü nasıl coşar?” diyor.
Sahabeden birisi Peygamber Efendimizin (asm) imamlık ettiği ikindi namazını kaçırmış, koşa koşa mescide gelmiş. Bir de bakmış ki, herkes camiden çıkıyor. Peygamber Efendimizle (asm) birlikte namaz kılma nimetinden mahrum kaldığını anlayınca çok üzülmüş, ağlamaya başlamış ve gözyaşları içinde bir köşeye oturmuş. Bir başka sahâbi gelmiş: “Kardeşim niçin ağlıyorsun?” diye sormuş. Ağlayan sahâbi: “Nasıl ağlamayayım ki! Ben, Peygamber Efendimiz’e uyamadım! Namaz kılarken ona iktida edemedim. Onun için ağlıyorum!” demiş. Bunun üzerine diğer sahabi: “Ben sevabımı sana veriyorum, ver sen bana o gözyaşlarını” demiş.
Gözyaşlarından daha samîmî, daha içten, daha inandırıcı, daha berrak, daha olgun lisan var mıdır acaba? Öyle lisan ki, kelimelerin aciz kaldığı, satırların ifade edemediği en derin mânâları, en yüksek hakikatleri, bir damla gözyaşı anlatıverir. Kelâmların en vecizi, nesirlerin en belagatlısı, şiirlerin en güzeli, göz pınarlarından akan damlacıklarda gizlidir.
Muhabbetin, şefkatin, acının, merhametin, gurbetin, hasretin, yakarışın ve yalvarışın en veciz tezahürüdür. Duyguların sıcak dili ve dışa yansımasının adıdır gözyaşı.
İnsan üzüntüden ağlar, korkudan ağlar, heyecandan ağlar, sevinçten ve mutluluktan ağlar. Her gözyaşı, elem ve kederin ifadesi değildir. Onun için ağlayan her insana acıyarak bakmaya ve onu teselli etmek için dil dökmeye gerek yoktur.
Ben de nurlu gelişmelerin mutlu yansımalarını sevinç gözyaşları ile ifade ederek gönül dostları ile paylaşmak istedim.
Son eşik geçiliyor
Gözyaşımı kederden, dertten sanmayın sakın,
Zannetmeyin sebepsiz ve hiçten ağlıyorum.
Teselliye gerek yok, beni bana bırakın,
İsteyerek, severek ve içten ağlıyorum.
Cennetâsa baharın gülleri açılıyor,
Ekilen tohumların mahsulü biçiliyor,
Müjdeler olsun dostlar, son eşik geçiliyor,
Onun için mutluyum, sevinçten ağlıyorum.
20.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|