“Doğruldu! O, Ufuk-u Âlâ’da idi!”1 Resûlullah Efendimiz (asm) en yüksek Ufuk’ta durdu, doğruldu. Önüne Refref getirilmişti. Artık Cebrâil Aleyhisselâm’ı kevn âleminde, Sidre’de bırakmıştı. Kendisi Arş-ı Azama girmiş2; “Vücub” âlemine doğru yönelmişti.
“(Refref ile) yükseldi ve yaklaştı.”3 Bu âyetle Allah Resûlü’nün (asm) Allah’ın akrebiyeti ile, kurbiyeti ile, yakınlığı ile müşerref kılındığını öğreniyoruz. Resûlullah (asm), Zât-ı Muallâ’nın kurbiyetine yaklaşmıştır.
“Artık Kâb-ı Kavseyn’de idi; yâhut daha da yaklaştı!”4 Bu âyetle Allah Resûlü’nün (asm) Kâb-ı Kavseyn makamına yükselmekle teşrif edildiğini öğreniyoruz. Üstad Bedîüzzaman Hazretleri’nin (ra), “İmkân ile Vücub ortası” diye tavsif buyurduğu makamdır Kâb-ı Kavseyn.5 Zât-ı İlâhî’ye, bir ok yayının iki ucu kadar veya daha da yaklaştı. Ve, artık “Zât-ı Celîl-i Zülcemâl ile görüştü.”6
“İşte o esnada Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti!”7 Bu âyetle anlıyoruz ki, Resûlullah Efendimiz (asm) Cenâb-ı Hakk’a bizzat mülâkî oldu, bizzat görüştü ve Cenâb-ı Hak’tan bir takım esrar ve bilgileri aldı. Zaman ve mekân üstü olan bu makamda Allah Resûlü (asm), Allah’ın, “Ehadiyet ile kelâmına ve rü’yetine mazhar oldu.”8
“Gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı.”9 Yani, Allah Resûlü (asm) zaten kalbine îmân ve hikmet doldurularak bu yolculuğa çıkarılmıştı. Şimdi îmânı, yakîn bir müşâhede ile desteklenince, gözü ile gördüklerini kalbi de tasdik etti. Ve Allah’ın rü’yetine mazhar oldu.
“Gördüklerine karşı şimdi siz mi tartışıyorsunuz?”10 Bu âyetle Cenâb-ı Hak, bu ulvî hâdiseyi aklına sığıştıramayanlara soru yöneltmiş ve şüphelerinin gâyet yersiz olduğunu beyan etmiştir.
“And olsun ki, Muhammed Cebrâil’i bir de Sidre-i Müntehâ’da dönüşte gördü.”11 Artık dönüş vâki olmuştur. Resûlullah (asm), Cenâb-ı Hakk’ın kurbiyetinden kevn âlemine doğru yönelmiştir. Kevn âleminin başında, yani Sidre’de, tekrar Cebrâil Aleyhisselâm ile bir araya geldi.
“Cennetü’l-Me’vâ yanında.”12 Şehitler ve Muttakîlerin Cennet’i olan “Cennetü’l-Me’vâ” buradadır. Cebrâil (as) ile burada buluştu.
“Sidre’yi, İlâhî tecellî tamamıyla bürüdüğü zaman, o mehâbetli manzarayı gören Peygamberin gözü hayretinden sağa sola meyletmedi, onu aşmadı. Muhakkak orada O, Rabb’inin Âyet’ül-Kübrâ’sını gördü.”13 Bu âyetleri geniş bir perspektifle Otuz Birinci Söz’de tefsîr eden Bedîüzzaman Hazretleri (ra), artık Allah Resûlünün (asm) burada “Cennetü’l-Me’vâ’nın gövdesi olan Sidretü’l-Müntehâ’da”14 iken Allah’ın azametinin delillerine şâhit olduğunu, âlem-i şehâdetin mânevî tezgâhları ve küllî kânunlarına, yeryüzündeki mahlûkatın amellerinin netîcelerine, cinlerin ve insanların fiillerinin Cennetteki meyvelerine ve Cehennem’deki zakkumlarına, yeryüzündeki tesbihât ve tahmîdâtın Cennetü’l-Me’vânın meyveleri sûretine girmesine şahitlik ettiğini kaydeder. “Elhamdülillâh” kelimesinin, nasıl bir Cennet meyvesine dönüştüğünü müşahede ettiğini beyan eder.15
Bu gece, böylesine müstesna bir gecenin sene-i devriyesini inşaallah idrak edeceğiz.
Bu geceyi nasıl mı ihya edelim? Elimizden ne geliyorsa onunla. Namazla, niyazla, Kur’ân okuyarak, Cevşen okuyarak, duâ ederek...vs. Yapabildiğimiz kadar.
Ve muhakkak; bizim miracımızın da namaz olduğunu; ömrümüz boyunca beş vakit namazda sebat ederek Allah’ın kurbiyeti ile müşerref olabileceğimizi bir kez daha kuvvetlice ve muhakkak hatırlayarak!
Mi’rac Kandilinizi tebrik ederim.
Dipnotlar:
1- Necm Sûresi, 53/6,7. 2- Sözler, s. 520. 3- Necm Sûresi, 53/8. 4- Necm Sûresi, 53/9. 5- Sözler, s. 520. 6- Sözler, s. 520. 7- Necm Sûresi, 53/10. 8- Sözler, s. 518. 9- Necm Sûresi, 53/11. 10- Necm Sûresi, 53/12. 11- Necm Sûresi, 53/13,14. 12- Necm Sûresi, 53/15. 13- Necm Sûresi, 53/16,17,18. 14- Sözler, s. 524. 15- Sözler, s. 532.
20.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|