Cadde ve sokaklarda dikilen ağaçların durumunu zaman zaman incelerim. Bu ağaçların köklerinin çok dar bir şekilde betonlanması sonucu betonu çatlattıklarını görürüz. Bu tarz ağaçların durumu, ayağına çok dar bir ayakkabı giydirilen bir kişiyi andırır.
Geçen gün bir şehrin sokaklarında gördüğüm ağaç kökleri çok daha farklı idi. Ağacın etrafı betonla kaplanıldığı yetmemiş gibi otuz kırk santim de yukarıya doğru betonlanmıştı, bir kova gibi. Yukarı doğru yapılan beton kırıldığı için ağacın kökleri gidecek toprak bulamayınca birbirine sarılmış, adeta bağdaş kurmuş bir kişinin ayaklarına benzemişti.
Toprağı kendimizden uzaklaştırdığımız yetmezmiş gibi, toprakla yaprağın dostluğunu da kıskanarak ortadan kaldırmışız. Adeta şunu demek istemişiz: “Ey ağaç kendimize çok gördüğümüz toprağın yüzünü sana da göstermeyiz!”
Kendi yaratılış mayamız olan toprağa böylesine düşmanlığı anlamak mümkün değil. Şehir planlayıcıları nasıl ki yeni şehirlerde mezarlığı şehrin dışına attıysa, toprağı da şehrin dışına atmış. Ve böyle bir şehirde yaşayan insanların başı dertten kurtulmuyor. Hem topraktan güç alamıyor, hem de kötü düşüncelerini toprağın altına gömemiyor.
Elinde ve gönlünde kalan kötü hasletleri beynennas ortaya döküyor. Bu durum da toplumda bir çok fecaatın yaşanmasına sebep oluyor. Toprak günlük yaşantıda ona çok şeyler hatırlatıyordu. Çünkü toprak onun için “Hazine-i Rahmet kapısıydı”1 Allah’a isyan ettiğinde “toprak unsurunun gayzını”2 kendisine hatırlatacaktı. İnsan topraktan uzak kurduğu şehirlerde bugün huzuru aramaktadır. Topraktan uzaklaştardığı şehirlerde büyük bir tefekkür hazinesinden uzak kalmıştır. Ayrıca bir çok kötü hasletlerin yeşermesine de sebep olmuştur. İşte şehirlerdeki hayatın bozulması bundandır. Çünkü insan mayesinden uzaklaşmıştır.
Dipnotlar:
1- Nursî, Sözler, 306
2- Nursî, Lem’alar, 86
07.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|