Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 06 Ağustos 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Hüseyin GÜLTEKİN

Yasaklar hep bize mi?



Bu memlekette bütün keyfîlikler, bütün yasaklar sanki yalnız ehl-i din için işletiliyor. Bütün mantıksız uygulamalar, çoğu zaman hiçbir haklı dayanağı bulunmayan kanunlar yalnız dindarlara uygulanıyor. Onların özel hayatına karışılıyor, saçına sakalına karışılıyor, başörtüsüne müdahale ediliyor, ibadetine taatine sınırlamalar getiriliyor.

Dinî yaşantıya biraz mesafeli olan vatandaşlara herhangi bir yasaklama, herhangi müdahale yok bu ülkede. Giyim kuşamlarında, fikir ve düşüncelerini açıkca beyanda, özel hayatlarını yaşamada hiçbir sınırlama, hiçbir engelleme olmadığı gibi, bazan da açıkça destek ve teşvik var benim ülkemde.

Hatta kanunî müeyyideler olduğu halde, söz konusu olan dindar kesimin dışındaki insanlar ise, bu kanunî müeyyideler kesinlikle işleme konmaz. Bu yönde bir uygulama kesinlikle olmaz.

Sözgelimi bu devlet, vatandaşının manevî değerlerini, ahlâkî yapısını, ruh sağlığını korumakla vazifeli değil mi? Bu değerleri hiçe sayan, bu değerleri rencide eden, bu değerleri dumura uğratan insanlara karşı bir kanunî yasaklama yok mu yasalarımızda?

Bilebildiğimiz kadarıyla bu meyanda bazı kanunî müeyyideler ve bazı sınırlamalar mevcuttur. İçişleri Bakanlığı bünyesinde bulunan ahlâk masası birimi, genel ahlâka mugayir bütün fiil ve davranışları engellemekle vazifelidir. Yani devlet bu yöndeki vazifelerini bihakkın yerine getirmekle vazifelidir. Ama gelin görün ki devletin ilgili birimlerinin bu yönde en küçük bir uygulamasına bugüne kadar şahit olmadık. Bu meyanda herhangi bir işleme ve takibâta rastlamadık, duymadık.

Bundan bir süre önce misafir bulunduğum bir akrabamın komşusunun düğününde yapılan rezalete şahit oldum. Adamlar apartmanların giriş kapılarından başlayarak sokakların ortalarına varıncaya kadar içki masalarını dizmişler. Yüksek sesli, pespaye bir müzik eşliğinde bu içki âlemi, gece yarılarına kadar devam etti. Apartman sakinlerinin sarhoş sataşmaları korkusundan dışarı çıkmaları mümkün değil. Sarhoş nârâları ortalığı çınlatıyor. Uyumak mümkün değil. Artık mecburen polisi aramak zorunda kaldım. Polise bu durumun kanunsuz olduğunu, bundan rahatsızlık duyduğumuzu, gecenin bu saatinde buna müsaade edilmemesini söyleyince, polis bana ne gibi bir cevap verse beğenirsiniz? “Kardeşim sen hiç evermedin mi? Hiç düğün yapmadın mı? Adamlar ömründe bir düğün yapıyorlar, bırakalım eğlensinler, ne olur yani?” demez mi?

Güzel ve yerinde bir cevap değil mi? Memleketimin idare makamındaki vatandaşına karşı insan hakları, hak hukuk noktasındaki bakış açısını ve duruşunu gösteren sadece bir örnek. Benzeri örnekler diz boyu.

Her türlü pespayeliğin, her nevî şirretliğin işlendiği insan manzaralarındaki şu tırmanışa, şu gidişata bakın. Hiçbir sınır tanımayan, plaj kıyafetiyle, yatak kıyafetiyle sokakları ablukaya alan şu müstehcenliğe, şu pespayeliğe, utanma duygularınız elveriyorsa bir bakın bakalım.

Bir dağ başında dahi yapılması belki abes olan şu yeni yetmelerin kızlı erkekli yol ortasında herkesin gözü önünde sergiledikleri rezaletlere ar damarınız müsaade ediyorsa bakın bakalım.

Evet ben şahsen ruh sağlığımı korumak için dışarı bile çıkmıyorum. Velâkin memleketimdeki şu insan manzaralarını görüp de vicdanı sızlamayan, hayıflanıp üzülmeyen insanlar var mı acaba?

Gerçekten bu gidişâta dur diyecek bir mercî, bir makam yok mu bu ülkede? Biz biliyoruz ki bunlara yasak getirecek, bunları men edecek kanunlar, yönetmelikler var. Hani uygulayıcılar nerede? Hani sözde muhafazakâr hükümet yetkilileri nerede? Aslında bu problemi halletmek için yetkililerin öyle çok dindar, öyle çok muhafazakâr olmalarına da gerek yok. Cesur ve kararlı bir kanun uygulayıcı olabilmek yeterli aslında.

Toplumdaki dejenerasyon ve yozlaşma, sokak ve caddelerde gördüklerimizden de ibaret değil. Burada gözümüze çarpan çirkin insan manzaraları, bozulmanın perde arkasındaki dehşetli boyutunun sadece küçük bir parçası.

Gözden kaçan veya bizim görebilme imkânı bulamadığımız toplumdaki manevî çöküntü ve çürümenin gerçek yüzü maalesef içler acısı bir durum arz ediyor.

İlgililere duyurulur...

06.08.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (30.07.2006) - Risâleleri doğru anlayabilmek

  (25.07.2006) - Maksadımız siyaset deği

  (16.07.2006) - Gençlerimiz geleceğimizdir

  (09.07.2006) - Tatile çıkmayacağım

  (02.07.2006) - Bu bir siyasî yazı değildir

  (25.06.2006) - Günahlar ciddiye alınmalı

  (18.06.2006) - Şahsî hizmetler sınırlıdır

  (11.06.2006) - Başarı ittifaktadır

  (04.06.2006) - Tehlike büyük

  (28.05.2006) - Bir darbe dönemi hatırası

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004