Kader-i İlâhî’nin cilvesine bakın ki bu ülkede ne zaman ki başımıza dindar kadrolar hükümet olmuşlarsa, dine ve dindarlara yapılan haksızlıklar ve baskılar artarak devam etmiş.
Ne zaman ki dinî motifleri ön planda tutan veya millet nezdinde öyle görünen siyasîler iktidar olmuşlarsa, ehl-i din olmadık haksızlıklara, hakaretlere maruz kalmış, onlara yönelik baskılar, hücumlar tahkirler had safhaya ulaşmış.
Dinî değerleri ön plana çıkararak milletin desteğini isteyen ve bu sayede hükümet olmayı başaran kadrolar, milletin dinî yaşantısına değil yardımcı olmak, onların çektikleri sıkıntılar karşısında çaresizliklerini ilân edercesine seyirci kalmayı tercih etmişlerdir.
Muhafazakâr milletin reyleriyle başa gelen, muhafazakâr görünümlü hükümetlere karşı bütün şer kuvvetleri adeta bütün şirretlikleriyle karşı koyarak, hükümete meydan okurcasına, iktidarı yıpratmak gayesiyle milletin kudsî değerlerine hücum etmeyi aralıksız sürdürüyorlar.
Bu söylediklerimiz mevcut hükümetle sınırlı değil. Yakın tarihimizde hükümet olma başarısını başaran aşağı yukarı bütün muhafazakâr hükümetlerin ortak kaderi. Türkiye’nin aşağı yukarı yarım yüz yıldan bu yana gelip geçen hükümetlerini hatırlayabilen herkes, şu ifade etmeye çalıştıklarımızın doğruluğunu çok iyi bilirler.
Yani tekrarla şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Dindar görünen kadrolardan oluşan hükümetler zamanında dinî değerlerimiz ve dindar insanlarımız hep zarar gördü. Bu gibi dönemlerde dine ve dindar kitleye verilen zarar, bu ülkede ihtilâl dönemleri de dahil, başka hiçbir hükümet zamanında verilmedi desek mübalâğa olmaz.
Bu söylediklerimi, kesinlikle bir siyasî mülâhazanın ötesinde memleketimizin yakın siyasî tarihini yaşayan ve bilen birisi olarak ifade etmeye çalışıyorum. Söylediklerimizin doğruluğunu tesbit babında, geçmişten bu güne Türkiye’de manevî alanda milletin ihtiyaçlarına cevap olması bakımından, hangi hükümetler zamanında ihtiyaç duyulan Kur’ân kursları, imam hatip liseleri, ilahiyat fakülteleri açılmış? Hangi hükümetler bu çeşit eserleri vücuda getirmiş? Bunları bir araştırıp baksınlar. Bir de hangi hükümetler bunlara sahip çıkıp yenilerini açmak yerine tutarsız söz ve davranışlarıyla bunların tek tek kapatılmasına sebep olmuşlar? Bunun böyle olduğunu merak edenler sorup öğrenebilirler.
28 Şubat örtülü darbesi ve “kamusal alan” zırvası gibi inananları hedef alan icraatların da, Müslümanlara daha iyi imkânlar vaad eden hükümetler zamanında yapılmış olması da calib-i dikkattir.
Evet bütün bu olup bitenler bize neleri gösteriyor? Olan bitenler, birer tesadüf olmadığına göre, bu sûretle ehl-i dine hangi mesajlar verilmek isteniyor? İnananlar olarak bizzat yaşadığımız ve şahit olduğumuz bu garip icraatlardan ibret alıp, ders çıkarmamız gerekir diye düşünüyorum.
Olup bitenlerden gerekli mesajları alabilme basiretini gösteremeyip, düştüğümüz hatalarımızı tekrarlama vartalarından kurtulamazsak, siyasîlerin ve şer kuvvetlerin üzerimizdeki oyunları devam edecek ve bu güne kadar çektiğimiz sıkıntıların ve maruz kaldığımız haksızlıkların ve hakaretlerin sonu gelmeyecektir.
Hak etmediğimiz şu zulme varan haksızlıklar ve baskılar, durup dururken elbette başımıza gelmiyor. Bu noktada ehl-i din olarak payımıza düşen hata ve kusurlarımızı düzeltme yoluna girersek, belki bundan sonrası için bu güne kadar çektiklerimizin sonu gelebilir.
Dindardır, muhafazakârdır, haklarımızı ararlar sâikiyle oylarımızı vererek hükümet olarak başımıza getirdiklerimizin, bu meyanda bu güne kadar, dertlerimize deva olacak bir adım atamamaları, bize yeni bir değerlendirme yapmak için bir ip ucu, bir mesaj olmalı artık.
Ayrıca geçmişte iktidar olup, hükümet olan ve belki de öyle belirgin bir dindarlıkları da bulunmayan, fakat manevî sahada, ehl-i dinin lehine olan iş ve icraatlara imza atma başarısını gösteren, kısmen de olsa ehl-i dinin rahat bir nefes almasına yardımcı olan siyasî kadroların bu başarılarını da yeniden hatıra getirip, bir durum değerlendirmesi yapmakta fayda görüyorum şahsen.
Bunun böyle olduğuna yakın siyasî tarihimiz şahittir. Elbet başımıza gelenlerde kaderin payını unutmamak gerekir. Ehl-i din olarak dinî yaşantımızdaki hata ve kusurlarımızı düzeltme yoluna gitmeyip, kurtuluşumuzu yalnız ve yalnız siyasîlerden bekleme yanlışından vazgeçmezsek, sıkıntılarımızın sona ermesi belki de hayal olur.
02.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|