Geçen haftanın en önemli (!) magazin haberlerinden biri, Marmaris’te mukim Evren Paşa’nın, şarkıcı Sibel Can’a yaptığı iltifattı! Söz konusu iltifatın tarzına, söyleyenin yaşına ve konumuna bakıp eleştiri getirenlere kulak kabartırken arada kaynamasını istemediğim bir nokta dikkatimi çekti…
Boş vakitlerinde resim yapıp sonra da bunları en ünlü ressamları bile kıskandıracak fiyatlara satarak Marmaris günlerini sürdüren Evren Paşa, sahneden yanına inen şarkıcı Sibel Can’a; “Tam olmuşsun Sibel, bravo. Senin resmini yapmak lâzım.” demiş… Yazılı ve görsel medyanın çok geniş yer verdiği bu haberin devamında Sibel Can’ın da durumdan memnun olduğunu, ancak “nü” değil, “portre”ye razı olabileceğini öğrendik aynı kanallardan!
Medyada “iltifat” olarak sunulan kelimelerin, yaşı 80’e doğru yol alan ve “devlet adamı” sıfatı taşıyan biri tarafından, yarı yaşında bile olmayan—şarkıcı da olsa—bir bayana uluorta söylenip söylenemeyeceği tartışmalarından geçtim…
Ama… Kenan Evren, 12 Eylül gününe kadar vatan evlâtlarının kanları alenen akarken neyi bekledikleri sorulduğunda da; “Şartların olgunlaşmasını bekledik!” dememiş miydi?
Millete söylenen “Şartların olgunlaşmasını bekledik!” itirafından 26 yıl sonra bir şarkıcıya söylenen “Tam olmuşsun...” sözü niyeyse aklıma takıldı! Sibel Can’ın muhtemelen ilkokula gittiği yaşlardaki darbeci Kenan Evren’i tanımadığını niye düşündüm?
Neyse… Bilemiyorum!
“Ressam,” “tonton dede,” değil!
27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat gibi demokrasi ayıbı dönemlerde yapmaları gerekenleri yapmayan siyasilerin bu gün bile utanmadan meydanlara çıkabildiklerine asla anlam veremiyorum… Onları; günü kurtarmayı yeterli görme ayıpları ve demokrasi üstüne söyledikleri yalanlarıyla baş başa bırakırken, sinemacılarımızdan önemli bir tesbite dikkat çekmek istiyorum…
12 Eylül’de işkence görenlerden biri olan yönetmen Ömer Uğur, o dönemde yaşadıklarını “Eve Dönüş” adlı filmiyle beyazperdeye taşıyacak. Filmin önemli rollerinde Mehmet Ali Alabora, Sibel Kekilli, Altan Erkekli, Erdal Tosun ve Civan Canova oynayacak… Yönetmen Ömer Uğur, 12 Eylül günlerini anlatacağı filmi için; “Yeni kuşağın ‘ressam tonton dede’ olarak tanıdığı Kenan Evren’i, darbeci general yüzüyle tanıtmak istiyorum” diyor. Bu son derece önemli tesbite katılmaz mısınız?
Yönetmen Ömer Uğur’un 6 Haziran günü Günaydın’a yaptığı açıklamada söylediği şu sözler de “Eve Dönüş” filmini heyecanla beklememizi gerektiriyor: “Filmde eleştiri yapmayacağız, eleştiriyi izleyici yapacak. Biz sadece o döneme yönelik tesbitlerde bulunacağız. Mümkün olduğunca da o dönemde yaşananlara sadık kalacağız. Bazıları çok sinirlenerek, ‘Vay be bunlar da yaşanmış!’ diyecek. Bazıları da bizi eleştirerek; ‘Abi biz daha kötü günler yaşamıştık. Acaba filminizde bir yanlışlık mı var?’ diyecek. Hiçbir cunta masum değildir. Başbakan asıldı, bakanlar asıldı, üç genç asıldı. Darbe döneminde siyasî suçtan dolayı cezaevindeydim. İşkence gördüm. Örneğin bu filmde de bulunan falaka sahnesini ben sorgulama sırasında yaşadım. Ben nasıl işkence gördüysem, filmde o işkence sahneleri yer alacak. Filmin galasına Kenan Evren’i de dâvet edeceğim. Evren kendisini ifade ettiği gibi demokrat, hoşgörülü biriyse dâvetimizi kabul etmesini bekliyorum.”
“İnsan”ı unutmanın sonucu...
Her konuda yaşadığımız sıkıntıların kaynağı olarak “insan”ı unutmamızı görüyorum… “İnsan”ı unuttuğunuz, hiçe saydığınız zaman, madde-para öne geçiyor, makam öne geçiyor, kariyer öne geçiyor… Bunlara “insan”ı geriye iten başkaca tercihleri de eklemek mümkün… Ama… Sanıyorum bu kadarı bile yeter ne demek istediğimi anlatmama…
Son zamanlarda turizmde yaşamakta olduğumuz durgunluk için bahaneler üretiliyor… Kimi İsviçre maçında yaşananlara bağlıyor tur iptallerini kimi başka başka sebeplere… Ama bakıyorum da kimse —özellikle—turistle muhatap olan insanlarımızın, esnafımızın bu noktadaki durumuna bakmıyor!
Turistik bölgelere giden medya mensupları kameralarını ve kalemlerini “kum ve deniz haberleri”ne malzeme bulmaktan başka tarafa çevirmedikçe de durum pek değişmeyecek!
Hemen her alanda olduğu gibi turizmde de ana unsurun “insan” olduğunu çok iyi bilmemiz gerek… Gelen de “insan,” ona ev sahipliği yapacak, onu en iyi şekilde ağırlayacak ve bunun karşılığında da hakkı olan ücreti alacak olan karşılayan da “insan”!
“Gelen insan”ları seçme hakkımız da şansımız da yok… Ama durumlarını tesbit edebilme şansımız var… Dünyanın ya da Avrupa’nın başkaca ülkelerine zengin turistler gidip orada bolca para harcarken, maalesef ülkemize belli başlı ülkelerin işçileri geliyor… Onlar da cebinde akrepleriyle geliyorlar ne yazık ki… Ülkemizin turizm tesisleri işletmecileri de “her şey dâhil” dedikleri sistemle bu çarkın devamını sağlıyorlar… Sonuç ortada!
Gelelim o turistleri karşılayan “insan”ımıza… Ne yazık ki ekonomik açıdan baktığımızda bu kitle, gelen “insan”ların hepsini de ne yapıp edip yolunacak kaz olarak görüyor… İşin öbür boyutu ise başlı başına utanç! Yanında eşi olmasına rağmen, gelenlerin “bayan” olanlarının neredeyse tamamına da cinsel meta olarak bakıyor karşılayanlarımızın önemli bir bölümü… Özellikle Akdeniz bölgemizdeki bir iki ilçemizde bu durumun boyutlarını anlamak isteyenler, “turiste tecavüz” tarzı haberleri hatırlasın…
Sadece turisti ve turizmi düşünerek değil… Ülkenin geleceğini düşünerek “insan” yetiştirmeye özen göstermemiz gerek… Hem de her alanda ve acilen… Yoksa yarın çok geç olabilir!
BAŞSAĞLIĞI:
Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a ağabeyinin vefatından dolayı başsağlığı diliyor, sabr-ı cemîl niyaz ediyor, merhuma Cenâb-ı Mevlâ’dan rahmet temenni ediyorum.
02.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|