Fıtratımdaki meylü’r-rahat hissi, nefsimdeki istirahat arzusu ne derece beni esareti altına almaya çabalasa da, kalb ve vicdanımdan yükselen “İstirahati hak ettin mi?” suâli beni en azından bir miktar da olsa yaz tatili adı altında şöyle “yan gelip yatmaktan” alıkoydu.
Bir miktar da olsa diyorum; çünkü bunaltıcı sıcaklar bastırdıkça atalet ve rehavetin dizginini zaptetmek güçleşiyor ve nefis, heva yine bir açığımı yakalayıp istediğini yaptırmak için fırsat kolluyor.
Dayanılmaz sıcaklardan kaynaklanan istirahat meyline, gevşeme ve atalet hislerinin yardımı da eklenince, bütün bunlara karşı direnip okumaya ve sohbet meclislerine zaman ayırmak iyice zorlaşıyor.
Ama olsun, iç dünyamdaki bir ses ‘Direnmelisin!’ diyor kulağıma. Yalnız kulağıma değil, kalb ve ruhuma da aynı şeyleri söylüyor. Aklım, vicdanım da ‘Atalete, rehavete teslim olmamalısın’ telkinini yapınca, bu doğru seslere kulak verip öylece bir hal sergilemek için kendimi toparlamaya çalışıyorum.
“Tatil yapmayı hak ettin mi?” suâline kendimce belki doğru bir cevap verebilsem de, böylesi bir cevabın aslında çokça doğru olmayacağını düşündüm.
Kendimce doğru bulduğum cevapları zihnimde şöylece sıraladım: Tatil yapmak, istirahat etmek meşrû bir haktır. Yıl boyunca hiç tatil yapmadım, şimdi tatil yapmayı hak ettim. Herkes gibi ben de bir geziye çıkabilmeliyim. Yorgunluğu gidermek için yaz tatiline çıkmak şart. Bu ve benzeri cevaplar, zihnimdeki yerlerini alırken, bu defa iç dünyamda başka başka sualler zihnimi kurcalamaya başladı.
İşte o suallerden bazıları: Hani her fırsatta kendinizi bir geminin kaptanı, tayfası, hademesi olarak görüyordunuz. Bu rolleri üstlenen kişi tatile çıkar mı? Böyle hayatî vazifeleri üstlenenler istirahate çekilirse sonuç ne olur? Hani toplumdaki manevî yangını söndürme işini üstlenmiştiniz. Bu yangın devam ettiğine göre, bir itfaiye erinin tatile çıkması doğru olur mu? Hani cihad-ı mâneviyeyi yapıyordunuz. Böylesi kritik ve önemli vazifede bulunan bir insan, nasıl rahat-ı kalple tatil yapabilir? Ne şekilde istirahata çekilebilir?
Vicdanımın ve kalbimin tâ derinliklerinden gelip zihnimi meşgul eden bu suallere ya muknî, inandırıcı cevaplar bulmalıyım veya tatil yapma arzu ve isteğimi şimdilik rafa kaldırmalıyım.
Bütün insanlığı tehdit eden manevî yangın, gerçekten bütün dehşetiyle devam ediyor. Sokaklara terk edilmiş şu çocuklara bir bakın. İçki ve uyuşturucu illetinden adeta can çekişen şu gençlerin haline bakın. Ar ve haya damarlarını çatlatacak sokaklardaki müstehcenliği hiç sormayın. İnsafınız, vicdanınız elveriyorsa atari salonlarında, kumarhanelerde, içki masalarında ömür tüketen insanları sırf kapıdan bir seyredin.
Evet kendimi avutarak kaçamak yapmamın hiçbir faydası yok. Ya çevremdeki insanların hâl-i pürmelâllerini görmezlikten gelip, olup bitenlere karşı gözlerimi kapayıp, vicdanımın sesine kulak tıkayıp, şöyle keyifli bir tatil yapıp istirahatime bakacağım; ya da şu iç karartan, iç kanatan insan manzaralarını gördükten sonra, kendi payıma düşen sorumluluğun gereğini yapmanın derdine düşüp, dinlenip, istirahat etmeyi hiç aklıma getirmeden içinde nice ehl-i dinin yanmakta olduğu bu manevî yangını söndürmek için çalışacağım, çabalayacağım.
Evet bu noktada başkalarının özel hayatlarına, yaşantılarına, tatillerine karışmak gibi bir niyetim elbette yok ve olmaz da. Herkes meşrû dairedeki tatilini, istirahatini yapabilme hakkına sahiptir.
Lâkin ben bu noktada keyfimce, huzur-u kalble bir tatili hak etmediğimi düşünüyorum. Şöyle gönlümce bir mesire yerinde, bir yaylada, bir soğuk su yanında yan gelip yatarak istirahat etmeyi içime sindiremiyorum doğrusu. Bu tercihim; çevremde olup biten menfîlikleri, insanların hoş olmayan hâl ve tavırlarını düzeltebileceğim anlamına da gelmez şüphesiz. Böyle bir gücüm, böyle bir kabiliyetim olmadığını da biliyorum.
Herkes tatilini istediği şekilde istediği mekânlarda geçirme hakkına sahip olduğuna göre, ben de bu kuralın bir gereği olarak bu yaz tatilimi evde kitaplarımla, hane halkımla ve sohbet mekânlarındaki dostlarımla geçireceğim inşallah.
09.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|