İsrail’in askerlerini kurtarma bahanesiyle Filistin ve Lübnan’da giriştiği katliâmların sonuncusunu Kana kasabasında gerçekleştirmişti. On yıl önce uğradığı saldırı ve katliâmı tekrar yaşayan Kana kasabasında 37’si çocuk olmak üzere 60 kişi uykudayken İsrail’in bombalarına hedef oldu.
Kana doymayan İsrail, Kana’yı vurmakla kalmadı, bir milyona yakın Lübnanlıyı da yerinden yurdundan etti.
İsrail, Güney Lübnan hattından içe doğru bir işgal alanı oluşturmaya çalışıyor. Arka plan tezgâhıyla da, BM’nin sözde barış gücüne hazırlık yapma niyetini gizlemiyor. Hizbullah’ın ağırlıklı olduğu bölgede bütün altyapıları tahrip edip, yaşanmaz hale getiriyor, akabinde ateşkesin ön şartı olarak “barış gücü”nü istiyor.
BM, dört gözlemcisinin öldürüldüğü İsrail saldırısını kınayamadı bile. “Tuh” demek geçiyor içimizden. İkinci Dünya Savaşı sonrasında hegemonyaya dayalı beşli veto yetkisi ile çekilmez bir sancı duvarını andıran BM, sonuçlarından ve etkisizliğinden utanmalıdır. Nitekim Kofi Annan, kınamamayı kınamak zorunda kaldı. Vicdanın sıfır noktada bile akla ve zulme isyanı bu olsa gerek.
Roma Zirvesi’nde ateşkes için toplanan 15 ülke bırakın ateşkesi, yardım kampanyasını bile doğru düzgün ele alamadı. Zirve kelimenin tam mânâsıyla bir fiyaskoyla neticelendi. Dünya Bankası Başkanı, BM Genel Sekreteri, AB ülkeleri ile Türkiye ve ABD’nin bulunduğu ülkeler “dostlar alış verişte görsün” misali toplanıp dağıldı. Toplantıda, “Barış Gücü” altında tampon bir kuvvet ihdas etme niyetleri su yüzüne çıktı. Barış Gücü Hizbullah’a karşı kalkan olarak İsrail’i koruyacak.
ABD Dışişleri Bakanı Rice’ın “Yeni Ortadoğu Projesi” de, inşaallah diğer Ortadoğu proje ve planları gibi başlarına dolanır. Bu kadar zulmü, duyarsızlığı, medenî(!) sağırlığı ve arsızlığı beşeriyet hak etmedi.
Osmanlı’nın bir dönem huzur adasına çevirdiği bölgeyi, Birinci Dünya Savaşı öncesi fitne tohumları ve siyasî komplimanlarla egemenliği altına alan Büyük Britanya, cetvelle çizilmiş kadastro çalışmaları gibi yeni devletler, aileler ve kabileler teşkil ederek, Müslümanı Müslümana kırdırmayı başardı.
Yüzyıllık bu modern sömürünün yeni sahibi ABD görünüyor. O da yeni bir hakimiyet dalgasının peşinde. Gariptir ki, tecrübeli sömürgeci İngiltere de en büyük yardımcısı ve yedeği. Osmanlı çocuklarını ise, içerde kendisiyle boğuştururken dışarıda “stratejik müttefik” angajmanı ile sınırlamakta.
Uyuyan potansiyel, bastırılmış halk kitlesi olan Arap toplumları ise krallıkla yönetilmelerinin baskısı altında sefaletle boğuşan, eğitimsiz ve geleceği görememe çaresizliği içinde bırakılmış bir halde. Elbette ki, kaderin acı tecellisi bu aymazlığı, vurdumduymazlığı, Arap halklarının hak etmediği bu ezilmişlik ve perişaniyeti çözecek bir zorlu tünel geçişi olacaktır. Acı olan Doğu halklarını zorlayanın Batı, horlayanın da yerli yöneticiler olmasıdır.
Sabrın son kertiğinde Peygamber mazlûmiyetinin o çileli safhalarını hatırladıkça, küfrün soğuk ve dondurucu zulmünü düşündükçe, samimiyetle Allah’a dayanıp, bilimle ve akılla yola çıkılacak bir mücadelenin hâlâ başlatılmamış olmasının hazin sonuçlarını yaşıyoruz.
Lübnan gizli bir işgalin altyapısına hazırlanıyor. Hem de BM üzerinden. Burada İsrail koruması sağlanırken, Hizbullah uluslar arası bir güçle karşı karşıya getirilmiş olacak. Suriye ve İran’ın huzurunu kaçıracak bu gerilimli yeni dönemin “Truva”sının sessiz ve dirençsiz Arap ülkelerinden seçileceğe benziyor. Mısır, Suudi Arabistan ve Ürdün gibi.
Türkiye, bütün takatsizliğine rağmen, etrafı çevrilmiş bir bölgede kendini kendine hapsetmezse, yine de istikrar ve destek açısından İslâm dünyasına en büyük bir moral aşısı durumunda. İç dinamikler resmî yaklaşımlardan farklı olarak, Osmanlı coğrafyasındaki bütün hareketlere karşı duyarlı ve tepkisel tavrı olan bir kamuoyuna sahip.
İsrail, kan çanağında boğulurken, beraberinde ABD ve onun yakın müttefiklerini ile satranç arkadaşlarını da zora sokacaktır. Zira, göz önündeki bu katliâm ve cinayetlerin Filistin, Irak, Afganistan ve Lübnan başta olmak üzere bölge halklarının tamamını bir öfke seline dönüştürmüştür.
Bu öfke, zamanın sabır sınavından geçen mazlûmlar lehine zalimi ve planlarını bozacaktır. İnanıyoruz ki, herkesin bir hesabı var, Allah’ın da bir hesabı vardır. Bütün oyunları bozacak olan O’dur. Yeter ki, bunu hak edecek eylemi ve duâyı eksik etmeyelim.
07.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|