İçerideki ve dışarıdaki yetkili kişilerin beyânâtlarına bakılırsa Türkiye, Lübnan’a asker göndermeye talip ve istekli. Bunun, hem İslâm dünyası ile hem de Batı dünyası ile bağlantılı ve iki cihetten de kişiliğini, kimliğini kabul ettirmiş Türkiye farkıyla olumlu bir gelişme olarak karşılandığı hemen hemen belli gibi. Dünkü yazımızda belirttiğimiz gibi ileri sürdüğümüz şartların çiğnenmeden uygulanması garantisi verilirse, elbetteki bölgede süregelen trajedinin ateşini düşürecek ve birkaç adım daha ilerideki süreçte başta Filistin olmak üzere bölge devletleri ve halkı için barış ve huzur ortamına temel oluşturacaktır.
Filistin/İsrail sorunu için yıllardan beri zaman zaman kararlar alındığı, teklifler sunulduğu hepimizin bildiği bir gerçek. Ama bunların hiçbiri hayatiyete geçirilememiştir. Bölgedeki süregelen durum bellidir. Filistinlilerin vatanlarına tekrar dönüş istekleri, İsrail’in l967 sınırlarına dönmesi talepleri, iki devletli çözüm teklifleri, Kudüs’ün doğu-batı diye hem İsrail’in, hem de Filistin devletinin başkenti olarak kabul edilmesi teklifleri, bütün bunlarla birlikte her şeyden önemlisi İsrail’in güvenli bir hayat sürme idealleri, bölgede barış sürecini işletmede ilgili devletlere ve barış gücü göndermiş ülkelere temel dayanak teşkil edecek ve işlerini kolaylaştıracaktır.
Bölgedeki karmaşaya gelince, sanıyorum İsrail’in son işgal hareketinden mağlûbiyetle çıkması üzerine birilerinin gözü korkmaya başladı. Doğrusu İsrail ya kendine güvenerek ve ABD’yi hesaba katmadan Filistinli masum intifadacılarla kıyaslayarak kolay ve mutlak bir zafer kazanacağını zannedip bu işgale tevessül etti veya ABD, bir çok konuda başına buyruk ve kendisini devre dışı bırakarak Ortadoğu’da gizli hesaplar peşinde koşan İsrail’i sezdirmeden böylesi bir tuzağa itti ve haddini bilmesini sağladı. Hangisi olursa olsun geçen yazılarımızda belirttiğimiz gibi İsrail’in büyüsü bozulmuştur ve Hz. Davut’un (a.s.) Calut’u bir sapan taşıyla haklaması sonrasındaki şoku yaşamaktadır. İsrail’in akil adamları şimdi böylesi bir işgale hangi akılla girdiklerinin hesaplarını yapmakla meşguller. Bundan sonra İsrail için hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Savaş, saldırı, katliâm ve işgal ile bir şeyler yapamayacağını sanırım herkesten çok İsrail anlamıştır. Üstelik son katliâmlardan sonra bütün dünyanın nefretini kazanmasının yanında kendisine en yakın destekçi ülkeler olan ABD, İngiltere, Avustralya gibi ülkeleri bile dünya nezdinde zora sokmuştur. Dünya milletleri içinde İsrail muhibbanları da buna dahil edilebilir.
Bölgenin oluşturulacak bir barış gücüyle kontrol altına alınması sadece Hizbullah gibi örgütleri değil İsrail’i de frenleyecek ve sükûnete zorlayacaktır. Silâhlar susmadıkça zaten barış görüşmeleri ve anlaşmaları yapılamayacaktır. Geçmişten beri süregelen gidişata bakılırsa İsrail’in kendi şahsî hedefleri için barışa değil savaşa, teröre, karmaşaya ihtiyacı vardır. Başka bir deyişle İsrail’in dosta ihtiyacı yoktur, düşmana ihtiyacı vardır. Çünkü savaşsız ortamda İsrail’in varlık sebepleri ve malzemeleri bitmiş demektir. Görülmedi mi ki, uzun zaman önce Ürdün ve Suudi Arabistan Krallarının, yakın zamanda ise BM merkezli ABD’nin bölge ülkelerince tanınma karşılığı İsrail’in 1967 sınırlarına çekilme tekliflerine rağmen İsrail hem kayıtsız kalmış, hem de bir münavebeli ve şaibeli terör olayları çıkararak Filistinlilere saldırmayı yeğlemiştir. Barış ortamı İsrail’in kendisini yok etmesi ve intiharı demektir. İsrail kanla beslenmeye alışmıştır. Hal buyken bölge barış gücünün Lübnan’da bulunması İsrail’in gerçek kimliğini ortaya çıkarmaya zemin hazırlayacaktır. Eğer uslu durursa mesele yok. Eğer her şeye rağmen savaşa ve işgale devam ederse karşısında artık düzensiz, silâhsız örgütler ve sivil halk yerine tam donanımlı ve dünyanın desteğini almış ordularıyla karşı karşıya gelecektir ki bu durum İsrail’in bin yıllardır yemediği yumruğu yemesine ve hesapta olmayan badirelere düşmesine yol açacaktır. Bu gün tanınmayı ve güven içinde yaşamayı istiyorsa İsrail, mazeret üretmeyi bırakıp gelişmelere açık olduğunu göstermelidir.
Aksinde tüm dünyanın nefretine yol açacaktır ki, nefret, her gün ve saat yeni bir saldırı, terör ve intikam demektir.
Gerekirse devam edeceğiz.
18.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|