Savaş yıllarında Sırpların soykırımına maruz kalan Bosna’dan hâlâ çığlık yükseliyor. Yeni çığlık, Osmanlı torunları olarak Türkiye’yi hedef alıyor. Çığlıktan anlaşılan, savaş dönemindeki ‘soykırım’ın, yerini ‘ekonomik soykırım’a bıraktığı şeklinde.
Prijedor, Bosna’nın kuzeybatısında, Sırp Cumhuriyeti’nde bir kasaba. Bosna Hersek’i baştan sona kateden uzun bir yolculuktan notlar aktaran Can Dündar, bu çığlığı yansıtmış. 15 yıl önceki katliâmın simgesi olan ölüm kampı Omarska’yı gördüklerini hatırlatan Dündar, katliâmın şahitleriyle de konuşmuş.
İşte, Bosna’daki katliâm ve soykırıma şahitlik eden Sead Jakupovic’in çığlığı:
“Sırplar Osmanlının Kosova Savaşı’nı hiç unutmadılar. Bize her saldırışlarında ‘Siz o zaman bizi öldürmüştünüz’ diyorlardı. Osmanlı 400 yıl burada kaldı. Sonra bizi yalnız bırakıp gittiniz. Savaştan sonra dünyanın her yerinden işadamları, yatırımcılar geldi. Türkler yoktu.
“Savaşta 10 bin ev, okul, hastane yıkıldı. 1998’den bugüne uluslar arası toplumun, Batılı sivil toplum kuruluşlarının yardımıyla 6 bini yeniden yapılabildi. Altyapı yeni bitirildi. Hâlâ yapılacak çok iş var. Ama sizden (Türkiye’den) gelen giden yok. Gelen Türk ya da Müslüman heyetler de Saraybosna’nın ötesine geçmiyor. Buralara gelmiyorlar. Oysa biz Sırpların arasında yaşadığımız için burada durum çok daha acil...
“Şu anda 67 bin Sırp, 22 bin Müslüman var Prijedor’da... Yardım gelmezse, iş yaratılmazsa çoğu göçecek ve burası bir Sırp şehri haline gelecek. Düşük faizli krediye, iyi koşullarda yatırım ortaklığına ihtiyacımız var. İnşaat işi var. Yediğimiz domatesin yüzde 90’ı Türkiye’den geliyor. Burada ortak seralar kurabilir, ortak tarım projeleri yürütebilir, istihdam sağlayabilir, buradan ihracat yapabiliriz. Bu, para yardımından da önemli... Yarın mı? Ben iyimserim... Yeterince yardım gelmemesine rağmen gelecekten umutluyum.” (Milliyet, Pazar eki, 2 Temmuz 2006)
Türkiye ‘Osmanlı mirası’ndan ne kadar uzak durmak istese de; tarih eteğimizden çekiyor. Bu çağrıya, bu çığlığa kayıtsız kalmak mümkün mü?
*
Huzurun kaynağı
Fransa Millî Takımının en büyük kozu durumundaki Ribery, Paris Match dergisine saha içinde ve dışında gücünü İslâmdan aldığını açıklamış. Ribery aradığı huzuru İslâmda bulduğunu ifade ederken şöyle demiş: “Hep zorlu bir kariyerim oldu ve huzura ihtiyacım vardı. En sonunda İslâmı buldum.” Fransa’daki Müslüman cemiyetlerinden Shehada’nın Başkanı Steve Bradore de Müslüman Fransızların Franck Ribery’yle gurur duymaları gerektiğini belirterek, “Müthiş performansı ve alçakgönüllülüğüyle hepimiz için gurur kaynağı. Müslümanlar onu örnek almalı” şeklinde konuşmuş. (Sabah, 4 Temmuz 2006)
Başka yerlerde ‘huzur’ arayanlara duyurulur...
18.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|