Her türlü ahlâksızlığı irtikap edecek şekilde hareket etmenin normal karşılandığı bir zamanda, insanlığın içine düşmüş olduğu durumdan dolayı içimiz kan ağlıyor. Doğruların garipsendiği, yanlışların zamanın gereği olarak kabul edildiği bir zamanda, insan olmanın erdemini yaşamak isteyenlerin işi oldukça zor bir duruma gelmiştir. İşte böyle bir zamanda insanlığın değerlerini ayakta tutmak oldukça önemli bir vazife durumundadır.
Sefih bir hayat içinde olanların hayasızlığın en alçağını yaşadığı bir zamanda, içi kan ağlayan insanların da buna mukabil olabildiğince ahlâkî kural ve kaideler içinde yaşaması gerekmez mi? “Her şey zıddıyla bilinir” hakikatı gereğince, ahlâksızlıktan kaynaklanan hayat tarzları, ahlâkın insan için gerekliliğini kabul eden insanlar için bir kamçı olmalı ve insanî değerlerden taviz vermeyecek bir yaşantı biçimiyle onların karşısında dik durabilmelidirler.
Birileri daha fazla açılmak ve saçılmak için elinden geleni yapıyorsa, bizler de bu denî tercihler karşısında olabildiğince örtünme kurallarına uymalıyız. Birileri insanın bütün uzuvlarını belli edecek bir giyim tarzıyla utanma duygusundan yoksun bir şekilde karşımıza çıkıyorsa, bizler de inancımızın gereği olarak uzuvlarımızı belli etmeyecek genişlikte elbiselerle onların karşısına çıkmalıyız.
Birileri ibadet etmemeyi, kuralsız yaşamayı zamanın gereği olarak görüyorsa, bizler de hiç çekinmeden ve hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan en güzel bir şekilde İlâhî kurallara uymalı, ibadetlerimizi ifa etmeliyiz. Birileri inancımızı hor görüyorsa, bizler inancımızın kurallarını vazgeçilmez olarak topluma gösterebilmeliyiz.
Birileri sefahet merkezlerini kendilerine toplanma merkezi olarak kabul etmişse, bizler de Ezan-ı Muhammedî’nin sesine kulağımızı kabartıp toplanma merkezlerimiz olan camilerimize, sohbet mekânlarımıza koşmalıyız. Birileri müskiratlarla aklını başından alarak hayattan zevk alma yoluna gidiyorsa, bizler de Allah’ın bizler için helâl kıldığı nimetlerle ihtiyaçlarımızı giderip ayık ve uyanık bir kafa ile Rabbimize şükür etmekten geri kalmamalıyız..
Birileri insanları, renkleri ve ırkları ile değerlendirip kendileri dışındaki insanları “diğerleri” olarak görüyorsa, bizler de bütün insanların Hz. Âdem’in (a.s.) çocukları olduğu gerçeğinden hareket ederek, insanları “insan” oldukları için sevmeli ve ancak Allah’a olan yakınlıklarıyla değer kazanabileceklerini haykırmalıyız.
Birileri toplumdaki insanların içine kin ve haset duygularını yayıyorsa, bizler de dinimizden kaynaklanan kardeşlik ve barış duygularını yaşamakla çevremize örnek olabilmeliyiz. Birileri dünyasını menfaat üzerine kurmuşsa, bizler başkalarını da düşünerek hodgâmlığın hayatımızdaki saltanatını yıkmaya çalışmalıyız.
Birileri saygıyı unutmuş ve yaşlı ebeveyniyle bir arada olmaktan utanma seviyesine inmişse, bizler büyüklerimize saygıda kusur etmemeli, gerekirse yaşlılarımızı sırtımızda bile taşımaktan çekinmemeliyiz. Birileri sevgiyi hep dünyevî şeylerde aramayı hayat tarzı olarak kabul etmişse, bizler de sevgilerimizi İlâhî atmosfer içinde hemcinslerimizle ve hatta bütün mahlûkatla paylaşmasını bilmeliyiz.
İnsanlığımızın ve inancımızın doğrularını başımızı dik olarak topluma gösterelim. Hayvanî kurallar çerçevesinde yaşamayı kendilerine prensip olarak kabul edenlerin değersiz bakışlarından çekinerek en ufak bir sapma içine girmeyelim.
Unutmayalım ki bizler samimiyetle inancımıza sahip çıktığımız ölçüde değerli olabiliriz. Dünyevî herhangi bir endişe taşımadan inancımızın güzelliklerini hayatımıza geçirdiğimiz ölçüde aydınlık arayan insanlara gerçeklerin yolunu gösterebiliriz.
15.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|