BM Genel Sekreteri Annan “Lübnan krizi Filistin’i unutturmasın” ikazında bulundu. Ama bu uyarı da işe yaramış görünmüyor. Dahası, Lübnan’la ilgili diplomatik çabaların başarı şansı belirsizliğini koruyor.
İsrail Lübnan’a saldırılarını ateşkese rağmen sürdürürken, Filistin’i ihmal etmeyip, aklına estikçe orayı da vurmaktan geri kalmıyor.
Filistin’i hedef alan saldırıların yoğunlaştığı Temmuz’un ilk günlerinde Erdoğan Bush’u aradığında ondan “Sizin hem İsrail, hem de Filistin üzerinde büyük nüfuzunuz var. Bu etkinizi kullanın” şeklinde bir tavsiye almıştı.
Bu görüşmeden iki hafta sonra Başbakan, “Biz Ortadoğu’ya barış ve demokrasi getirsin diye BOP’ta yer almıştık. Ama gelişmeler onu göstermiyor. Öyleyse bize düşen, bu durumu gözden geçirmektir” diyerek, “BOPtan ayrılma resti” gibi algılanan hayli dikkat çekici bir çıkış yaptı.
Ancak görebildiğimiz kadarıyla bu çıkış bilhassa Amerika ve İsrail cenahında pek kaale alınmadı.
Öyle ki, bir hafta sonra gerçekleşen ikinci telefon görüşmesinde Bush Erdoğan’ı “Güçlü bir liderlik sergiliyorsunuz” diye övmeye devam etti. (İki sene önce Türkiye’ye Yemen’le birlikte BOP'ta “eşbaşkanlık” görevinin verildiği G-8 zirvesinde de ABD Başkanı AKP liderini “Büyük adamsın” diye methederek sırtını sıvazlamamış mıydı?)
Sonraki günlerde ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson, bu telefon görüşmeleri için, “ABD’nin Türkiye’yi çok ciddîye aldığının göstergesidir” değerlendirmesini yaptı.
Oysa Erdoğan yaz başında İran’dan dönerken Beyaz Saray’a ilettiği “âcil randevu” talebine haftalarca cevap alamamıştı. Başbakanın son beyanlarından anlaşıldığına göre, Bush Eylül’e randevu vermiş. Nihayet!
Hal böyle iken, iki telefon görüşmesinin bile Erdoğan’ı “istenen çizgi”ye çekmek için yeterli olduğu gözleniyor. Başbakanın Filistin ve Lübnan’daki bebek ve sivil katliamları için İsrail ve ABD’yi eleştirmekten kaçınması, çıktığı CNN ekranında soruları “Şu anda suçlu arama durumunda değiliz” gibi yuvarlak beyanlarla geçiştirmesi ve dahası yeni ABD taleplerine olumlu mesajlar vermesi, bunu gayet açık bir şekilde gözler önüne seriyor.
Başbakanın, “BOP’a rest” gibi anlaşılan çıkışından sadece iki hafta sonra “ABD Türkiye’yi Lübnan’da oluşturulacak istikrar gücünde sorumluluk almaya davet etti. Mevcut duruma bakarsak elbette bu görevi yerine getirmemiz gerektiğini hissediyoruz” demesinin başkaca bir anlam ve mesajı olabilir mi?
Oysa böyle bir gücün İsrail ve ABD’den başka kimsenin işine yaramayacağını, mevcut İsrail politikalarına karşı çıkan Yahudi siyasetçiler dahi söylüyor ve Türkiye’yi bu konuda uyarıyorlar. (Bkz. Yeni Asya, 10.8.06)
Buna karşılık, İsrail’i eleştiren AKP’lileri Erdoğan’a şikâyet eden Yahudi örgütü Anti-Defamation League, evvelce “cesaret ödülü” verdiği Başbakandan, “Türk halkına İsrail’in savunma hakkını kullandığını, Hizbullah’ın terör örgütü olduğunu anlatmak için elinizden geleni yapın” talebinde bulunuyor.
Erdoğan bu talebe ne cevap verecek?
15.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|