Yeni cevaplar için yeni sorularla başlayalım. Nelerin değiştiğine dair bir listeniz var mı? Bu listede, sizi ve hedeflerinizi öncelikle ilgilendiren konular nelerdir? Sizce, yaşanan değişiklikler neden oldu? Sizden, toplumdan, sistemden veya küresel güçlerden kaynaklanan etkileri ayrı ayrı tahlil ediyor muzunuz?
Meselâ yeni sonuçları, nasıl dikkate alıyorsunuz? Müsbet yorumunu ve size düşen sorumluluklar ile atılması gereken adımları nasıl belirliyorsunuz? Sadece “Hayır” mı diyorsunuz? Ya da yapamayacağınıza kendinizi ve başkasını inandırmaya mı çalışıyorsunuz?
Belki de yapılmaması gerekenler var. Ya da size göre değil. Peki, bir başkasının yapmasını nasıl düşünüyorsunuz? Evde, sabahleyin birisinin alış veriş yapması gerekir. Ya siz, ya da bir başkası. Bunun dışındaki yorumlar çok anlamlı mı?
“Yeni hal” listeniz hazır mı? Bediüzzaman’ın yeni durumu ifade eden bu hükmüne göre yeni hal; bir defalık veya bir asırlık ani değişim olmadığına göre, süreklilik içinde yaşanan bir doğru değil mi? Uzayan, iç içe, karmaşık, bazen sade, bazen de anlaşılması güç yeni yorumları ile bizzat bizi etkileyen sonuçları üzerine ne kadar ortak akıl geliştirebiliyoruz? Problemlerimizle yüzleşip, çözüm konusunda farklı tekliflere ne kadar açığız?
Niyet ve yaklaşımı sorgulamadan, müzakere kültürü içinde, kariyer tercihinden iş tercihine, hedeflerimizi planlamaktan, geleceğimize ait heyecanları paylaşmaya ve yeni sonuçlara kilitlenmeye kadar nasıl bir yenilenme/tekâmül/inkişaf hattında ilerliyoruz?
Fay hattımızın korkuları ile sağlam zeminin güvenilirliği arasında tercih yapma ve kendimizi aşma noktasında cesaretimizi ne kadar kullanıyoruz?
Şuurlu cesaretin ortak akılla yakalayacağı toplu faydalar, kısmî ve sınırlı muhayyilemizin kendine dönük vehimlerini aştığında, fütuhatımızla kendimizi fetheder ve açılırız. Ferahlarız. “Oh” diyecek memnuniyeti, zorlu bir geçişten sonra hak ederiz.
Bitmeyen isteklerimiz, sınırsız arzularımız, farklı olma fıtrîliğimiz ve muvaffakiyet talebimiz; yenilenme eğiliminin ve “tebdil-i mekân” kadar, “tebdil-i vaziyet” ferahlığına ve heyecanına duyulan hasretin sessiz adıdır.
Yenilenmenin önemli fonksiyonlarından biri de zamanı doğru kullanmaktır. “Zaman altına girme” ifadesini risâlede okuduğumda çarpılmıştım. Zaman, bir süreç ve işleyişi ifade eder. Bir akışı ve limiti tanımlar. Yani süreyi, diğer adıyla sınırlılığı belirtir.
Zamanın altına giren, zamanı yaşar ve doğru anlar. Yaşadıkları ile hareket eden, daha gerçekçi olur ve yaşanan sürecin verileri, gözlemleri, bulguları ve bilimi ile birlikte müşahede âlemini açık tuttuğunda sağlıklı neticelere varır.
Bir mevzuda konuşabilmenin, iş yapmanın, yeni bir şey söylemenin ve yeni yorum katabilmenin rahatlığı, zaman altına girmekle mümkündür. Yenilenme, sürecin içinde sorumluluk alarak, görerek ve bizzat yaşayarak fark etmekten geçer.
Zaman altına girmek, elini taşın altına koymaktır. Gemide, beraberce tayfa sorumluluğudur. Yaptığınızda bilir, bildiğinizde konuşursunuz.
Zaman altına girildiğinde, bireylikten çıkıp model olma durumu söz konusu olur. Modellenen bir yapı, insanın zaman altına girmesine bağlı. Bu işleyiş ve gayret sürekliliği, yeni bir faaliyet ve muvaffakiyetin temsilini ortaya koyar. “Ferd-i âhar”, son modeliyle teceddüdün tekâmülü içinde kendini daha iyi hisseder.
Modelleme çerçevesi, Risâle-i Nur’un temel ölçüleri ile yapılandığında, her olayın, vaziyetin, sonucun modellenecek yönü ortaya çıkar. Değerler kümesi ile sonrasına taşınacak ve nümune-i misâl olacak örnekleme biçimi, düşünmenin yoğun kalitesi ve ortak amacın ortak hedefi gerçekleşir.
Sistemlerin yenilenen hücreleri, insan nevinin iftiharı olduğu gibi, geleceklerinin de müjdecisidirler.
15.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|