Dünyanın başı ağrıyor. Beklide cinnet geçiriyor. Paranın, teknolojinin, silahın ve güçlü devlet olmanın cesaretini arkasına alan, sınır tanımaz bir zulme ve işkenceye başlıyor.
Modern engizisyonlar bu olsa gerek. Dünyayı temsil eden topluluklar, birlikler ve dayanışmalar, silahın gölgesinde suskunlaşıyor.
Kendinden korkan mekanizmalar, örgütler, sorumlusu olduğu kitleleri ve kurumları nasıl koruyabilir? Korumasız insanların, güvenli yaşama haklarını kiminle sağlayacaklar?
Kuvvetlinin haklı olduğu bir dünya düzeninde; haklının kuvveti, nasıl caydırıcı olacak? Bunu tesis etmek için, aynı haksız metotlar kullanmadan hakka dayalı haklılık şuuru ve direnci nasıl temin edilecek?
Savunmasız insanlar, ülkeler ve bölgeler; dayanışmalarını ve birey temelli sivil gücünü nasıl toplumsallaştıracaklar?
Toplumsal hafızası, şuurlu reflekslere ve duyarlı reaksiyonlara kapalı olan hareketler ne kadar başarılı olabilir? Çok zor.
Kaynak dağılımı dengesiz, yönetim erkine ortak edilmemiş ve iradesi ülkenin geleceğinde direk veya dolaylı etkili olmamış toplumlar, hangi problemlerini aşabilirler? Tam tersine problemlerin içinde yüzerler, hatta boğulurlar.
Karın tokluğu, standart düşünme, sorgulamadan kabullenme ve istişari sistemler kurmadan emretme üzerine kurulu yapılar, son yüzyıldır çatırdıyor.
Bu uyarıcı sesleri erteleyen, duymazlıktan gelen, yetkisinin ömrünü uzatacak şekilde anlamazlıktan geçinen sistemler yıkılıyor.
Tahripçilerin kolayca yıkabildiği ya da yıkılmasını kendi uhdesinde ertelettiği ölümcül hali uzatmalar veya suni nefes almalar, basiret ve idrakinde beraberinde öldüğü dönemlerdir.
Doğunun meşakkatli hayatı ile batının sorumsuz tüketimi, diyalogları uçurumun eşiğine getiriyor.
Dengesiz güç kullanımı, ölçüsüz bencillik, kendine benzetme ve köleleştirme modellerinin hepsi, insana ve onun inançları ile yaşama hakkına indirilmiş darbelerdir.
Darbelerin şiddeti, mazlum insanların duygularını, değerlerini ve hayata bağlayan heyecanları tahrip etmektedir. Ümitsizlik gayyasında çaresizliğin isyanı,düşünme melekesini kaybetmenin kontrolsüz tepkileriyle hırçınlaşmaktadır.
Yer demir, gök bakır misali, kendini anlamsız hisseden, değersiz gören ve ezilmişliğin acısı ile kıvranan insanlar yığını haline gelmektedir.
Zenginin fakire, güçlünün zaife, yetkilinin yönettiğine, etkilinin çevresine ve zalimin mazluma uyguladığı her türlü sindirme ve baskı yolları, yukarıdaki insan profilini netice vermektedir.
Dünyanın açlık sınırında milyonlarca çaresizi varken, geçinemeyen işsizler ordusu televizyonlarda görünürken, istatistikler sefalet tablolarını yayınlarken, barış ve huzuru temin etmek mümkün mü?
Çoğunluğun huzuru, ekseriyetin kabulleneceği bir asgari dünya nizamı ve dengesi ile sağlanabilir. Aksi düzenlemeler, haksızlıklar, baskılar, şiddet ve terör makinesi gibi acımasız dayatmalar ve savaşlar; sahiplerini de, taraftarlarını da en az zulme maruz kalan taraf kadar huzursuz edecektir.
Zalim akıbetinin,“Hemen” ve “Şimdi” cezalanmaması, nihai hükmü değiştirmez. Son yılların yaşadığımız gergin ortamlar, bölgesel terör, işgal ve katliamlar; mutlaka şuurlu reaksiyon görmelidir. Bu bölgede savaşa maruz kalmış herkesin işi, aşı, geleceği kadar önemli bir nokta;Birlik içinde kaynaşmayı arttırıp,ortak zalime karşı koruyarak, yeni ödevler üstlenmesidir.
Savaşın silahla çözümü, güçlünün insafına kaldığı için, bir kıymet ifade etmemektedir. Reaksiyonlar yanlış mecraya kaydığında da düşmana koz vermektedir.
Düşman olan, tepkiyi hak eden tutum ve davranışların tamamıdır. Husumet amaçlı bir ifade yerine, caydırıcı ve haklıdan yana bir gayret gerekli.
Savunma gücünü meşru müdafaa sınırında tutamayan ve caydırıcı olamayan ülkeler,modern sömürgedirler. Ekonomi bağımsızlığı olmadan da demokrasi elbisesi lüks gelir.
Bu yüzden top yekun nefis muhasebesi yapmanın ve ortak şuuru arttırmanın sistemleri birey ve ülkeler bazında hayata geçirilmeli. Uyanış, tepkiyi etkili kılar. İhlas odaklı bir silkinmeyle.
14.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|