İki haftalık bir aradan sonra, sizlerle yine birlikteyiz. Yıllık iznimizin bir bölümünü kullandık; ikinci bölümünü de, kısmet olursa önümüzdeki günlerde kullanmayı düşünüyoruz.
Aslında, gelişen teknoloji sayesinde sürekli irtibat halinde olabilmemiz de mümkün.
Uzaklara da gitsek, hatta dağbaşında bile olsak, yine de içinde bulunduğumuz atmosferin havasını sizlerle teneffüs edebilir veya gündemdeki muhtelif konularla ilgili duygu ve düşüncelerimizi sizlerle paylaşabiliriz.
Ancak, böylesi bir neticenin hasıl olması, şüphesiz ki birtakım imkânlara bağlıdır. İnşaallah, bir zaman gelir o imkânlara da sahip oluruz.
Dizi yazının gördüğü alâka
Son iki–üç hafta içinde son derece sevindirici, memnuniyet verici bir gelişmeye şahit olduk. Rahmetli Tayyar Alnıak Ağabeyimizle ilgili 13 günlük dizi yazı, tahminlerin ötesinde bir alâkaya mazhar oldu.
Gerek şifahî görüşmelerden, gerekse muhtelif iletişim/haberleşme vasıtalarıyla bize intikal eden bilgilerden anlıyoruz ki, bu dizi yazının tesiri büyük olmuş. Yazıları okuyan herkes, Tayyar Ağabeyin örnek hayatından kendisi için birtakım dersler çıkarmış, hisseler almış.
Bandırma'da bir çeyrek asır boyunca Yeni Asya'nın temsilciliğini yapan Tayyar Ağabey, örnek bir büro temsilcisi olmanın yanında, aynı zamanda örnek bir dâvâ adamıydı. Onun tertemiz ahlâkından, güven verici davranışından, gayret dolu çalışmalarından alınacak çok önemli dersler var.
Şükürler olsun ki, Türkiye'nin hemen her tarafında ve dünyanın muhtelif merkezlerinde Tayyar–misâl temsilcilerimiz var. Tam olarak bilinmese de, görünmese de ve görüşülmese de, adeta birer "gizli kutup" gibi çalışıyor, çevreye hizmet sunuyorlar.
Özellikle yaptığımız neşriyat hizmetinin ağırlıklı kısmı onların omuzları üzerinde yürüyor.
Onların sebat ve metanetle sürdürdüğü hizmet, bir bakıma "hayatını fedâ etmek" anlamını taşıyor.
Bu sebeple, hayatını hizmete vakfetmiş sair temsilci arkadaşlarımız, Tayyar Ağabeyin hayat ve hatıratından kendileri için bazı dersler, hisseler çıkarırken, temsilcilerin abonesi veya müşterisi durumundaki binlerle okuyucularımız da, üzerlerine düşen hizmetin şuuruna bir kat daha vakıf oluyorlar.
Netice itibariyle, herkes şu hususları düşünmek ihtiyacını hissediyor: Büro temsilcisi veya neşriyat sorumlusu olan arkadaşlarımız, mühim ve kudsî bir vazifeyi deruhte ediyorlar. Yaptıkları hizmeti, asla küçük ve basit görmemeli. Hizmetlerinden dolayı, onları alkışlamak, takdir etmek lâzım. Onlara yük olmak değil, bilâkis daha fazla yardımcı olmak icap eder.
Bizler de, bu mânâdaki hakîkatin tezahüründe bir derece pay sahibi olduğumuzdan dolayı, kendimizi cidden bahtiyar hissediyoruz.
Cenâb–ı Hak, Tayyar Ağabey gibi fedakâr hizmet erbabının sayını artırsın ve onlara sıhhat ve afiyet içinde hayırlı uzun ömürler ihsan etsin.
Çevre notları
Bu sene sizlere tatil notlarını sunamadık henüz.
Hani, "yabanıl çevrede" yaptığımız gözlemlere dayalı olarak aktardığımız o "güllü–çiçekli, börtü–böcekli" yazılar... Yahut, sevgili Sefer Ağabeyimizle düelloya tutuşmuş gibi sürdürdüğümüz ayılı–dayılı müzakereler...
İşte, o tür yazılara bir türlü sıra gelmedi, ya da yazmaya fırsatımız olmadı. Tabiî, mazeretimiz de var ayrıca.
Temmuz ayında köyünü ziyaret eden ve bu vesileyle bağ–bostan dolaşarak intıbalarını bizlere nakleden muhterem Abdil Yıldırım arkadaşımız da, bizi "konu uzmanı" gördüğü için yeni yaz dönemi yazılarımızı bekliyormuş.
Teveccühlerini teşekkürle karşılıyorum; ancak, onu ve merak–âver diğer arkadaşlarımızı bir müddet daha bekletmek durumundayım.
Dedik ya, bir mâzeretimiz var kardeşim. Mazeretimiz de şu: Bu seneki iznimizin ilk bölümünde daha çok tarla–bahçe işiyle meşgul olduk. Yaklaşık 100–150 metrekareyi bulan çalılık/fundalık bir alanı bahçeye çevirmeye çalıştık.
Bundan iki ay kadar evvel bir hafta sonu giderek, elde kazma–kürek işe giriştik. Birinci gün, dikenli mikenli fundalıkları sökerek toprağın altını üstüne getirmeye çalıştık. İkinci gün ise, her 5–10 metrekareye ayrı bir çeşit sebzenin fidesini diktik, tohumunu serptik: Biber, domates, patlıcan, kabak, kavun, karpuz, soğan, salatalık, kıvırcık, pazı, maydanoz, mısır, ayçiçeği, fasulye, çilek, nane, patates, papatya, vesaire...
Çok şükür, şimdi hepsi büyüdü, mahsül vermeye başladı. O mahsülâttan da, şu ana kadar asgarî yüz kişi nasiplendi. Şakirler yedikçe de, bahçenin bereketi arttı.
Hâsılı, Abdil Ağabeyimizin bilmesini isterim ki, uzmanı olduğum asıl konu, tarla–bahçe, yani bağ–bostan işidir. Köy yerinde doğup büyüdüğümüz için, o meslekten iyi anlarız. İhtiyaç duyan arkadaşlara bu konuda da yardımcı olabileceğimizi bilvesile duyurmuş olalım.
Son dakika notu: Acaba aziz Sefer Ağabeyimizin bu gibi konularda da söyleyecek bir sözü var mı diye, zerzevatlı bir suâl hatırımıza geldi.
Günün Tarihi
Bir edebiyat ustası:
Nihat Sami Banarlı
14 Ağustos 1974: Edebiyat tarihçisi, lisân ustası, yazar Nihad Sami Banarlı'nın vefatı.
1907’de İstanbul Fatih’te dünyaya gelen Banarlı, uzun yıllar üniversitede edebiyat dersi hocalığı yaptı.
1972’den itibaren yayımladığı Kubbealtı Akademi Mecmuasının müdürlüğü görevinde de bulunan Banarlı, 13/14 Ağustos gecesi vefat etti. Mezarı Rumelihisarı’ndadır.
Türk dili ve edebiyatına dair unutulmaz eserlere imza atan Banarlı Hocanın "Türkçenin Sırları" isimli eserinden kısacık bir bölüm sunuyoruz:
Diller ve milletler
Bir dilin kelimelerini hor görmek, hakir görmek, hele şu veya bu politik veya ideolojik sebeple dilden atılabilir görmek, en az, onların oluş ve yontuluş tarihini bilmemekten, hatta sevmemekten doğan büyük bir gaflettir.
Çünkü, milletlerin olduğu gibi, kelimelerin de tarihi vardır.
Bir milletin ataları, asırlarca o kelimelerle doymuş, onlarla düşünmüş; birbirlerini ve evlâtlarını o kelimelerle tamamıyla millî bir san'atla işleyip Türk(çe) yapmışsa, evlâtlar, artık o kelimelere düşman kesilemezler."
* * *
Diller, milletlerin en aziz, en tılsımlı, en kıymetli servetleridir. Çünkü dillerin bir ses güzelliği ile dalgalanıp bir duyurma, anlatma ve inandırma gücüne ulaşmaları, kısa zamanda olmamıştır.
Çünkü yeryüzünde diller kadar millet fertlerini birbirlerine bağlayan, onlara birbirlerini sevip anlamakta, hele sevgilerini dile getirmekte aziz yardımcı olan başka kuvvet mevcut değildir.
Bir tarih boyunca ordu ordu insanları, savaş meydanlarından geçirerek, zafere, gazi veya şehit olmaya koşturan cihangirler, büyük başarılarını, birçok da, savaşçılara duyurabildikleri hitabet dilinin büyüleyici güzelliğiyle kazandılar.
14.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|