Yer Ankara....
Ankara’ya çok yakın illerden birinin CHP milletvekili ve iki gazeteci.
Milletvekili uzun süredir tanıdığı ve CHP’ye olan bağlılıklarından kuşku duymadığı iki gazeteciye, “Size çok önemli bir haber vereceğim” diyor. Kameralarını hazır etmelerini istiyor, “benden haber bekleyin” diyor. İki gazeteci, “Bizde kamera olmaz. Bizim foto muhabirlerimiz olur, gelir fotoğrafını çeker” diyorlar. Bir de rica da bulunuyorlar. CHP’ye bakan diğer muhabirlere haber vermemesi konusunda. Çevresinde, “ağa”lığı ile tanınan milletvekili, “Tamam ziyanı yok” diyor ve kimseye haber vermeyeceği konusunda söz veriyor.
Aradan birkaç gün geçiyor iki milletvekilinin cep telefonları çalıyor. Arayan milletvekili sözleştikleri üzere iki gazeteciyi davet ediyor. Foto muhabirlerini de alan gazeteciler milletvekili ile Kızılay’da tarif edilen yerde buluşuyorlar. Milletvekili, “Altındağ tarafına gideceğiz” diyor. O yöne doğru hareket ediyorlar. Milletvekilinin aracı önde, iz takibindeki gazeteciler aracı arkada, foto muhabirlerinin parmakları ise her an deklanşöre basmak üzere tetikte.
Milletvekili önceden gidip yerini belirlediği parka gelince, aracını kuytu bir yere çekip, gazetecilere parkın içinde küçük bir yapıyı gösteriyor ve “İşte orası”diyor. Gazeteciler haber konusu olan küçük yapıya merakla bakarken, foto muhabirleri heyecanla deklanşöre basıyorlar. Fotoğraflar çekiliyor, “tamam” işareti yapıldıktan sonra, yeni suç mahalline doğru hareket ediliyor. Milletvekili bu kez parkla büyük bir caddenin bitişik olduğu bir köşede duruyor, yine aracını kuytu bir köşeye çekiyor ve yeni suç merkezini işaret ediyor. Muhabirler göze batmamak için inmiyor, foto muhabirleri ise gösterilen binanın fotoğrafını çekmeye başlıyorlar. Milletvekili, “İşte yakaladım” havasında, ancak gazeteciler de büyük bir haberi yakalamanın heyecanı gözlenmiyor. Hatta foto muhabirlerinden birinin boş boğazlığı nedeniyle heyecanları büsbütün kaçıp, kuşkuya düşüyorlar. Bu sırada görevini tamamlayan foto muhabirleri de yanlarına gelince, milletvekilinin yanına gidiyorlar. İçlerinden daha tecrübeli olan muhabir, “Abi” diyor CHP Milletvekiline, “Bunlardan çok var” Milletvekili de, “Ben de zaten bunlar mantar biter gibi birden bitti dedim ya”diye sözünü kesiyor. Bu sırada içlerine kuşkuyu atan foto muhabiri, “Abi ya bunlar Mescit değil, elektrik trafosu” diye söze giriyor. Muhabirler sorgulayan gözlerle milletvekilinin yüzüne bakınca, vekil, “Böyle trafo olur mu arkadaşlar. Bakın kapısı var”diye itiraz ediyor. Gazeteciler de bakıyorlar gerçekten kapısı var. Ancak bu kapı, bazı bakım ve arızaları gidermek üzere teknik ekip tarafından açılan kapıdan başka bir şey değil. Biri “Abi tabi kapısı olacak, trafonun kapısı olmaz mı?”diyor. Vekil biraz da ağalığının verdiği bir hava ile,”Ya çocuklar, böyle üstü boyalı trafo olur mu?”diye itiraz ediyor. Adam haklı, trafo dediğin gri renkli, üzerinde kuru kafa işareti ve “Dikkat çarpar”,”Tehlikelidir, girilmez” gibi yazılar bulunan bakımsız, hafiften paslanmaya yüz tutmuş yerlerdir. Ama bu öyle değil, yol kenarında ya da parkın tam ortasında üzeri tablo gibi boyalı bir sanat eseri havasında duran küçük yapılar.
Vekilin,”Ya arkadaşlar bunlar elektrik trafosu olur mu, mescit” diye itiraz etmesi üzerine, mescidin kapısı olarak gösterilen yere gidilip açılmaya çalışılıyor ama olmuyor.
Gözle ve elle yapılan kontrollerden sonra o suç delili küçük yapıların AKP iktidarı ile birlikte parklarda, yol kenarlarında mantar gibi biten mescitler! Olmadığı anlaşılıyor.Mescit avına çıkan vekil fena halde yanılmıştır. Büyük bir suç merkezini ortaya çıkarmak ve AK Partili belediyeler parklara, yol kenarlarına gizliden gizliye mescit açtılar diye haber yaptırma hevesindeki milletvekili, trafo binalarının boyanıp, üzerlerine resim yapıldığından habersiz olan milletvekilinin mescit sandığı bu yerleri önce basına gammazlayıp, sonra meclise taşıma planı ise suya düşmüştür. Gazeteciler büyük bir haberi kaçırmanın üzüntüsü, milletvekili ise düştüğü komik durum sebebiyle bozulmuştur. Bir parkın kenarında bu olayı kimseye anlatmamaya yemin edip, oradan ayrılırlar.
Boşa dememişler yerin kulağı vardır diye.
Bazen yel getirir, bazen yer getirir ama şu kesin ki hiçbir şey gizli kalmaz.
Bir yanda trafo binasını dahi mescit sanıp, mescit avına çıkan bir zihniyet,diğer yanda ise işlediği karanlık bir cinayetten deli numarasına yatıp kurtulmak için dine sığınmaya çalışan bir Danıştay katili.
Allah dinimizi de, aklımızı da bu iki kafa yapısının elinden kurtarsın. Ankara’nın sıcak gündemini birlikte takip etmek üzere tekrar merhaba...
14.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|