Teknik veya ekonomik kuruluşlar bile artık AR-GE çalışmaları yaparak, hem kendi, hem de insanların ihtiyaçlarını tesbit ederek strateji belirleyerek üretim yapıyor.
Şu halde, insan kendisini nasıl ihmal edebilir ki? Niçin gönderildi, hangi istidat (potansiyel yetenek) ve kabiliyetler kendisine verildi? Neyi, nasıl üreteceğine karar vermeden önce kendisini keşfederek işe başlamalı değil mi? Kendisini tanıyan, bedenî, ruhî/duygusal ihtiyaçlarını tesbit eder. İhtiyaçlarını tesbit eden, onları karşılamaya çalışır. İhtiyaçlarını karşılayan huzur ve mutluluğu yakalar.
İnsanı kâinatın maddî-manevî boyutlarından özetleyerek yaratan âlemlerin Sahibi; onu iman esaslarına göre dizayn etmiştir. Yani, ruhumuz/duygularımızın (aklımız, kalbimiz, vicdanımız ve sair lâtife ve hislerimizin) gıdası imandır. Rahmanî bir hediye olan akıl, göz, dil gibi kalbin de yaratılmasının sırrı öbür âlem için lâzım olan şeyleri temin etmek ve sonsuz mutluluğa ulaşmayı sağlamaktır.1
İslâmın öngördüğü imân; madde ve mânâ, ruhsal âlemler, dünya ve sonsuz hayatı bütünüyle kaplayan kudsî bir hakikat, şumullü bir bakış açısı, derin ufuk, bir enerji kaynağıdır. Hakikî, güçlü, sarsılmaz bir imânı elde etmek için öncelikle onun olmazsa olmaz zarûrî bir ihtiyaç olduğunu kabul etmek gerekir.
Anatomik ve fizyolojik yapımıza dikkat ettiğimizde herbir organ, âlet, cihaz ve duyumuzun bir ihtiyacı olduğunu; bunları yerine getirmek için fizyolojik olarak içten dürtüldüğünü; daha doğrusu her bir uzvun bir işle vazifelendirildiğini ve yalnız ondan lezzet aldığını görürüz. Meselâ, göz güzel manzaraları seyretmek; kulak sesleri işitmek; burun hoş kokuları almak; dil tatmaktan lezzet alır. Akciğerlerimizin gıdası hava, böbreklerimizin sudur. Midemiz ise, yiyeceklerle mutmain olur. Gözümüze çiçek yedirilse, bal damlatılsa gözümüz kör olabilir. Kulağımıza hava şırınga etsek, sağırlaştırabiliriz. Nefes borumuza su kaçsa, ölümle burun buruna gelebiliriz.
Kezâ, bedenimizdeki farklı her duyunun, her organın bir veya birkaç işlevi olduğunu biliriz. Rûh, akıl, kalb, vicdan gibi farklı duygularımızın bulunması da gıdalarının farklı olması gerektiğini gösteriyor. Farklılıkları fark edecek bir ruh ve zihin yapısıyla yaratıldığımızdan madde dışında farklı vazifelerimiz de olmalıdır.
Dolayısıyla akıl, kalb ve vicdan gibi temel duygular açısından imân bir zorunluluktur. Çünkü, onların işlevi, yeteneği imân şartlarını anlayacak ve kabul edecek şekilde dizayn edilmiştir. Şu halde, temel duygularımız akıl, kalb, vicdan ve his açısından imân zorunludur. Ki, dünya hayatındaki gerçek huzur ve mutluluk iman sırlarında saklıdır.
Akıl tatmin edilmeli, kalb mutmain olmalı. Hayatı dolu dolu yaşayıp mutluluğu yakalamanın yolu; akıl, kalp gibi tüm duyguların gıdasını vermekten geçer.
Dipnot:
1. Sözler, 456, 33.
14.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|