Tarih, okuyan milletlerin ilerleyip terakkî ettiğini; okumayanların ise, alçalıp sefaletlere, sefahetlere düştüğünü gösteriyor! Müslüman alimlerin kütüphanelerinde bulunan kitaplar, diğer milletlerin krallarında, imparatorlarında yoktu! Kitaplı bir milletiz ve ne yazık ki, kitapsız kaldık! Kâinatı bir kitap gibi okuyan Kur’ân’ı bile yüzünden okuyamıyoruz; değil anlamını anlamak!
Ve yine ne yazık ki, okuma anlayışımız, “canına okumak!” şekline dönüştü…
Bektaşi’ye sormuşlar:
“Niçin gömleğini yıkamıyorsun?”
“Kirlenir!”
“Yıkarsın!”
“Yine kirlenir!”
“Tekrar yıkarsın!”
“Yine kirlenecek!”
“Sen de yıkarsın...”
“Bu dünyaya gömlek yıkamaya mı geldik?
Bektaşî “elbise yıkamaya” gelmedi, ama biz hiç şeksiz, şüphesiz “İmân-ı billah, marifetullah (Allah’ı bütün isim ve sıfatlarıyla tanımak) ve muhabbetullah (Allah’ı sevmek için)” için geldik! Artık gerçekten okumalı ve yenilenmeliyiz. Çünkü, hücreden hayvanlara, bitkilere, yıldızlardan Samanyolu ve kâinatın en ücra köşelerine kadar “teceddüt” diye tâbir edilen yenilenme kanunu geçerli. Biz de bu kâinatın bir parçası, minyatürü olduğumuza göre; bu kanunun dışında kalamayız. Bedenen yenilendiğimiz gibi, ruhen de kendimizi yenilemeliyiz.
Yenilenme, tefekküre, o da okumaya bağlı. Okuma, sadece resmî okuldan diploma almak değil; hayat boyu devam eden bir süreçtir; bir seyr ü sülûk/manevî bir gezi ve gözlemdir. Dolayısıyla bu okumaya kendi hayatı, çevresi ve kâinat kitabı da girer. Okumak bir emirdir. Kâinatın Sahibinin ilk emri, “İkra!”1 (Oku!) şeklindedir. Üçüncü âyet aynı emri tekrar ile “yazma” ve devâmında yine “bilme, öğrenme-öğretme” üzerine tahşidât yapılır.2 Gufran ölçüsünde “okumak” mânâsında masdar bir kelime olan Kur’ân3, meseleyi burada bırakmaz: Akıl, tahkik, araştırma, inceleme, kitabet, yazmak, mektup, yazı malzemeleri üzerine yüzlerce sözcükle de insanlığa ufuk açar.4
Bir rivayette, “Oku!” emri ile başlayan Alâk Sûresi’nin hemen ardından, Kalem Sûresi nazil olmuş ve yazının en önemli malzemesi “kalem” övülmüştür.5 Âlim üstün tutulmuş, ilim teşvik edilmiş; ona geniş bir tefekkür sahası açılmıştır.
Ve keza Kur’ân, insanı “Düşünmüyor musunuz?”6, “Ey akıl sahipleri, bakmıyor musunuz, anlamıyor musunuz, okuyunuz, inceleyiniz, araştırınız” diye teşvik eder.
Demek, “okumak, düşünmek, ilim, akıl ve hikmet” ile “yenilenmek-içtihad”, mü’minler için kâinat çapında bir değer taşıyor. Bu zaviyeden bakıldığında Kur’ân, kâinatı; Mürşid-i Ekmel (asm) Kur’ân ve kâinatı; Sahabe-i Kirâm (ra), Kur’ân, kâinat ve Resûl-i Ekrem’i (asm) okuyordu. Peygamber varisleri âlimler, müçtehidler, asfiyalar, müdakkikler, muhakkikler de Kur’ân, Resûl-i Ekrem (asm), Sahabe-i Kirâm (ra) ve kâinatı “okuyup mütâlâa” ettiği ve kendilerini “yeniledikleri” ölçüde, değişim ve gelişmeleri yakaladılar.
Dipnotlar:
1- Alak Sûresi, 1; 2- A.g.s., 3-5; 3- Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, Azim Dağ., İst., 1992, c. 1, s. 13; 4- Prof. Dr. İbrahim Canan, Okuma Yazma Seferberliği, İst. Cihan Yayınları, 1984, s. 34-43.; 5- Kalem Sûresi, 1.; 6- En’am Sûresi, 50.
TAZİYE:
Muhterem Zeki Gürsül’ün ağabeyi Murat’a Cenâb-ı Hak’tan rahmet ve mağfiret, yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ederim.
09.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|