“Sizin Allah’a itiraz hakkınız yoktur. Ama Allah’ın size verdiği nimetler karşılığında sizi sorgulama hakkı vardır.”
“Ahiretiniz için çalışın ki dünya işleriniz de düzene girsin.”
“Gerçek soyulan, dini ve inancından soyulandır.”
“Ahirette hesaba çekilmeden önce dünyada kendinizi hesaba çekiniz.”
“Haklı kim olursa olsun haksızı korumayınız.”
“Tama fakirlik, tokgözlülük ise zenginliktir.”
“Nimetlerin elden çıkması için küfran-ı nimet, nimetlerin artması içinde şükürden daha büyük bir vesile yoktur.”
Bu veciz ifadelerin herbiri adalet timsâli Hz. Ömer’e (ra) ait. Hangi biri üzerinde durulursa durulsun izahları sayfalar alır. Biz kısaca birinci vecizeye bakalım.
Bu vecizede bizim Allah’a itiraz hakkımız olmadığı söyleniyor. Nasıl itiraz hakkımız olabilir ki? Bizi hiç yaratmayabilirdi. Bir cansız madde, herhangi bir bitki, bir hayvan yaratmadı. İnsan olarak yaratmakla, yaratıkların tahtına oturttu. En güzel organ, duygu ve kabiliyetlerle donattı. İmanı, İslâmı, sıhhati, afiyeti ihsan etti. Bütün bunlar değil itiraz, şükrü ister. Şükür yerine şikâyet ve itiraz, paha biçilmez derecede, her şeyden daha büyük olan bu nimetlere karşı saygısızlıktır.
Verilmeyen cüz’î, önemsiz bazı şeylerin hayırlı olup olmamasına bakmaksızın itiraza kalkmak kendini bilmezliktir.
Bir işçi aldığı ücret, bir memur aldığı maaş karşılığında görevini yapıp yapmamaktan sorgulanır. Verilenler karşılığında bir kısım şeyler istenmektedir. Allah’ın da verdiği nimetler karşılığında kulunu sorguya çekmesi kadar tabiî birşey olamaz.
“Hiçbir insanın Cenâb-ı Hakka karşı hakk-ı itirazı yoktur. Ve şekvâ ve şikâyete de haddi yoktur” diyen Bediüzzaman da, kâinatta, insanın şikâyetçi hevesini susturacak binlerce hikmet bulunduğunu, onu razı etme söz konusu olduğunda binlerce hikmetin kızdırılacağını, bir ferdi razı etmek için bin hikmet fedâ edilemeyeceğini söyler, “Eğer her ferdin keyfine göre hareket edilirse, dünyanın nizam ve intizamı fesada gider” der.
Demek insana düşen şikâyet değil, şükürdür.
09.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|