Dünya hayatını düşündüğümüz zaman asırlar bile bize çok kısa gelecektir. Ama biz sanki on asırlar boyunca, hatta sonsuz bir şekilde bu dünyada yaşayacakmışız gibi bir algılama ile hayatımızı sürdürmekteyiz. Oysa hiç kimsenin hayatta yaşadığının yanına kâr kalmayacağı zaman o kadar uzun değildir. Çok yakın bir zamanda insanlar bu dünya hayatında işledikleri cinayetlerin cezasını görmeye başlayacaklardır.
Bugün dünyadaki olayların baş aktörlerini düşünelim. Bunların büyük bir kısmı akılları hayrette bırakan vahşiliklere ve zulümlere imza atmaktadırlar. Ve bunlardan neredeyse hiç kimse, en geç 50-60 yıl sonra bu yaptıklarının cezasını çekeceklerini düşünmemektedir. Onlara sorulsa, bu dünyada çok yaşayacak zamanlarının olmadığını itiraf edeceklerdir. Ama ebediyet duygusuyla şeytan onları kandırmakta ve sanki bu dünyadan başka bir âleme göç etmeyeceklermiş gibi hareket etmektedirler.
Mazlûm ve masum insanlar hiç üzülmesinler. Çünkü çok kısa bir zaman sonra ölüm cellâdı zalimlerin başını kesecektir. Ve ölümden sonra herkes dünyada yaptıklarının cezasını görmeye başlayacaktır. Öyle ki, Allah’a isyan duygularını hayatına hâkim kılmış ve insanlara değişik vesilelerle zulüm etmiş kişilerin kabirleri cehennem çukurundan bir çukur olacaktır.
Aslında hak ve hukukun yerini bulacağı yıllar çok uzağımızda değildir. Kimse, zalimler bu dünyada bir cezaya çarptırılmadan gidiyor diye üzülmesin. Çünkü ölüm herkese yakındır. Ve ölümden sonra hiç kimse dünya hayatında yaşadıklarını yaşayamayacak, ancak yaşadıklarının karşılığını, ya mükâfat veya ceza olarak görecektir.
Ölüm adaletin başlangıcı olacaktır. Ölüm masum ve mazlûm insanların gönlüne su serpecektir. Kimse orada yaptıklarını gizleme imkânına sahip olamayacak, yapılanların zerresi bile karşılıksız kalmayacaktır.
Yakın tarihimizin büyük olayları, sadece bugün dünyada yaşanan savaşlar, katliâmlar değildir. Şimdi bir düşünelim… Elli yıl önce yaşananlardan “yakın tarih” olarak bahsetmekteyiz. Gerçekten de çok uzak bir zaman değil bu süre. Henüz dünya hayatında etkili olan bir çok insan, bu yakın tarihi bizzat kendi gözleriyle müşahede etmiştir.
“Yakın Tarih” sadece geçmişte kalan yıllar olmamalı. “Yakın Tarih”in bir de geleceğini düşünmemiz gerekmektedir. Çünkü bugün ellili yaşlarda olup da olayların baş aktörlüğünü yapan insanların yüzde doksan dokuzu, en geç elli yıl sonra ölmüş olacak. Yani dünya hayatı kabir hayatına inkılâb edecektir. Artık hayatın yepyeni bir safhası başlayacaktır. Çünkü faaliyet ve hizmet yeri olan dünya, artık yerini ceza ve ücret mahalli olan kabir hayatına bırakacaktır.
O zaman üzülmeyelim. Çünkü bütün gelecek zamanlar yakındır. Bin yıl önce, yüzyıllar önce yaşamış insanları bir düşünelim. Bir çoklarını, ya manevî makamlarından dolayı veya maddî cihetlerinden dolayı hatırlamaktayız. Neredeyse onları bütün yönleriyle tanıma imkânımız bulunmaktadır. Ama onlar, yüzyıllardır kabir âleminde yaşamaktadırlar.
Hayat tabakaları değişmiştir geçmişte yaşayan insanların. Ve bu yeni hayatları dünya hayatına benzememektedir. Dünyada padişah, kral ve sultan olan birileri orada bîçare bir durumda olabilir. Dünyada sıradan, fakîrülhâl olan bir insan orada sultanlara lâyık bir hayata sahip olabilir.
Kısacası, en geç kırk, elli, bilemediniz altmış yıl sonra herkesin, bugün yaptıklarının karşılığını göreceğini söylemek istiyorum. Kim bu dünya hanında ne ekmişse, orada onu biçecektir. O zaman biraz sabırlı olmaya ihtiyacımız vardır.
Unutmayalım ki bu dünya ve dünyadaki insanlar başıboş değildir. Her yapılan hareket kaydedilmektedir. Ve o gün, yani ölümle başlayacağımız kabir hayatında, bütün yönleriyle kaydedilen yaşantımızın bize kazandıran veya kaybettiren şekline göre muamele göreceğiz. Hiç üzülmeyelim, o gün zalimler için çok korkunç bir gün olacaktır. O gün dediğimiz ne ki? Belki yarın belki yarından da yakın. Bilemediniz, en fazla elli yıl sonra olsun. Hiç de uzak bir zaman değildir elli yıl… Bekleyelim, görelim.
09.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|