Cellât lafını duyunca irkilmeyen kimse yoktur. Tarihte suçlu, suçsuz nice insan cellâdın elinde hayatını noktalamıştır. Suçsuz mânen mükâfatlandırılırken, suçlu da cezasını çekmiş olur.
Bizim de başımızda bir cellâdın sürekli dolaştığını hiç düşünüyor muyuz?
Ecel gizli bir cellât değil midir? “Ecel gizli olduğu için genç, ihtiyar, fark etmeyerek, her vakit ecel cellâdı başını kesmek için gelebilir” (Sözler, s. 134) cümlesi de bunu anlatmıyor mu?
Şöyle bir düşünelim: Cellat eline kılıcı almış, her an bizi ahirete gönderecekmişcesine bekliyor.
Öyle değil mi? Ecel cellâdı hayatımıza son vermek için emir bekliyor. Onun içindir ki Allah Resûlü (asm), “Lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü çokça hatırlayın” buyurmuştur.
Dört halife de ölüm vakti olan ecele karşı ümmeti uyarmışlardır. İlk halife Hz. Ebû Bekir (r.a.), “Sabah-akşam ne zaman geleceği belli olmayan ecelinizin peşinden koşmaktasınız, ömrünüzü faydalı işlerde değerlendiriniz. Bu sizin için bir fırsattır” diyordu.
Hz. Osman da (r.a.) halife olur olmaz yaptığı konuşmada, dünyanın faniliğinden söz ediyor, ömrün azalmakta olduğunu hatırlatıyor, ahirete en iyi bir şekilde hazırlanmak gerektiğinden söz ediyordu.
Hz. Ali de (r.a.)bir konuşmasında, ölümden kurtuluş yoluna koşmak, kabrin karanlık ve yalnızlığına karşı tedbir almak gerektiğine dikkat çekiyordu.
Ölüm ve ötesine göz yummak büyük bir gaflettir. Gerçek istikbal odur. Dün ve bugün gibi mutlaka başımıza gelecek. Tehlikelerinden korunmak hazırlıkla mümkündür.
Yine Hz. Ali (r.a.) peşinden ecel gelen arzu ve isteklerin peşinden koştuğumuza dikkat çekip, dizginlenmediğinde insanı pişmanlığa sevk edeceğini hatırlatıyor.
Elbet arzu ve isteklerimiz olacak. İnsanın ihtiyaçları sonsuza kadar uzanır. Birine kavuşsa, diğeri çıkar. Bu doyumsuzluk, aslında insanın bu dünyanın adamı olmadığını, sonsuz bir âlem için yaratıldığını gösterir. Bütün gayretler o saadeti kazanmak için olmalı değil mi?
04.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|