İnsan maddî-manevî, ruhî-bedenî, nefsî-ulvî olmak üzere iki boyutlu olarak yaratılmış bir varlık. Huzur, mutluluk ve gerçek lezzeti, bu iki kutbu dengelemesiyle mümkün.
Günümüz insanının en büyük zaafı ruhî, ulvî, uhrevî, manevî duygu ve hasletleri öteleyip; maddî, nefsî, dünyevî hayatı, zevk ve lezzetleri öne almakla peşinde koşuşturduğu mutluluğa ulaşacağını sanmasıdır. Zevkkoliklik (hedonizm), bağımlılık yaparak dinî hayatı bile dünyaya feda ettiriyor, izzet, namus ve şerefler rüşvet veriliyor. Belki, din için dünya feda edilebilir. Çünkü, din aynı zamanda sonsuz hayatın da teminatıdır.
Oysa, gerçek tam da bunun aksidir. Bir makine, bir cihaz, bir mimarî yapının meydana getirilmesinin bir ana, birkaç tali gayesi olduğunu hepimiz biliriz. Bir makinenin, bir cihazın yapılış sebebini ve nasıl kullanılacağını en iyi bilen ustası, sanatkârı değil mi?
Ruhumuz Kadîr-i Mutlak olan Yaratıcının eseridir. Yaratılışımız ve dünyaya gönderilişimizin ana gayesi, dünyaya yerleşmek ve sonsuza dek burada yaşamak değil; Ona iman etmek, Onu bütün isim ve sıfatlarıyla tanımak, “ilim ve duâ vasıtasıyla mükemmelleşmekle”1 şuur, bilgi, beceri ve maharet kazanarak olgunlaşmak ve mükemmel insan olmaktır. Bediüzzaman; kalbî seyahat, ruhî çalışma, gayret ve manevî yükselmekle kâmil insan olmak için çalışmak ve mutluluğu yakalamak şeklinde özetler.2
Ruh/duygu ve biyo-psiko-fizyolojik yapımız buna göre dizayn edilmiştir. Dünya ahiret tarlası yapılmış, yoksa ahiret, dünya hayatını kazanmak için düzenlenmemiştir.
Elbette, dünyayı kesben terk etmeyeceğiz. Çünkü, Yaratıcımızın isimleri burada tecellî etmiştir ve bizi buraya O göndermiştir. İkincisi, dünya ahiretin tarlasıdır. Ancak, kesinlikle şunu bilmeliyiz: Dünya fanidir, kalben bağlanmaya değmez. Zaten her an başka başka hallere girerek yokluğa gidecek yüzünü gösterir bize. Bir gün Havarilerinden birisi Hz. İsa’ya (as):
“Bana dünyayı anlat!” dedi.
İlerideki ahşap köprüyü göstererek;
“Dünya şu köprüye benzer. Yerleşecek bir yer değildir; sadece geçip gidersin. Yerleşmeye kalkışmak, köprü üzerine ev yapmak gibidir.”
Bunun üzerine Havarinin attığı çığlığın köprüyü yıktığı rivayet edilir.
Ve biz durmadan köprü üzerine ev inşa etmekle meşgulüz!
Dipnotlar:
1- Divan-ı Harb-i Örfî, s. 84; 2- Mektubat, s. 440-441
12.08.2006
E-Posta:
[email protected] - [email protected].
|