Yargıtay Başkanı Osman Arslan’ın “Adlî Yıl açılış konuşması”ndaki beyanları ilgi gördü. Arslan’ın, “Laikliği benimseyenleri dinsizlikle suçlamak ne kadar yanlışsa, Cumhuriyete bağlı olup dinin gereklerini yerine getirenleri suçlamak da o kadar yanlıştır” demesi ve laikliğin tanımının yapılmamış olmasını hatırlatması yeni tartışmalar başlattı.
Arslan, konuşmasının bir bölümünde şöyle demiş: ‘’İnsandan başka hiçbir varlığın dini yoktur. Ne insanlar tarafından oluşturulan kurum ve kuruluşların, ne de tüzel kişiliği olan devletin dini olamaz. Devletin laik olması ilkesini benimseyenleri dinsiz olarak suçlamak ne kadar yanlışsa, Cumhuriyete bağlı olan ve dinin gereklerini de yerine getiren kişileri çeşitli sıfatlarla suçlamak da bir o kadar yanlıştır. Bu tür yaklaşım ve değerlendirmelerin, ülke bütünlüğüne, birlik ve beraberliğine zarar verdiği ve kutuplaşmaya neden olduğu gözden uzak tutulmamalıdır.’’ (AA, 6 Eylül 2006)
‘Laikliğin’ bütün dünyada bir tanımı olduğu halde, Türkiye’de kabul edilebilir bir tanımının olmaması ciddî bir çelişki değil midir? Laiklik, okul ders kitaplarında ‘din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması’ olarak tanımlanır, ama uygulama çok farklı. Laiklik birileri tarafından —maalesef— ‘her türlü dinî gelişmeyi engellemek’ olarak yorumlanıyor ve böyle de uygulanıyor. Tartışma da zaten bu noktada çıkıyor.
Bu konuda ‘uzman’ olan pek çok isim, Türkiye’deki laiklik uygulamalarının Fransa’dan daha ‘katı’ olduğu hususunda hemfikir. Böyle bir ‘laikliğin’ halkın büyük ekseriyeti Müslüman olan Türkiye’ye uyum sağlaması mümkün mü? Mümkün olmadığı yakın ve uzak tarihimizin şahitliğiyle sabittir.
Yargıtay Başkanı Osman Arslan’ın başlattığı tartışmaya DSP Genel Başkanı Zeki Sezer de katılmış. İzmir’de konuşan DSP Genel Başkanı Sezer, şöyle demiş: ‘’Sol öteden beri yanlış anlaşıldı, ama kendini yanlış da anlattı. Bizim de hatamız var. ‘Sadece laiklik, sadece ulusal birlik’ diyerek yapılan politikalar, hem laikliğe, hem ulusal birliğe, hem de ülkenin genel politikalarına zarar veriyor en azından yarar getirmiyor. Laikliği korumak, ulusal birliği korumak, toplumun karnı açsa kolay olmuyor.’’ (AA, 7 Eylül 2006)
Anlaşılan, “bir kısım medya” Yargıtay Başkanı Arslan’ın konuşmasını beğenmemiş. Konuşmayı, “Yargıtay Başkanı’nın ‘laiklik’ sürprizi” başlığıyla vermiş olmaları bunu göstermez mi? (Milliyet, 7 Eylül 2006)
Gerek Arslan’ın ve gerekse DSP Genel Başkanı Sezer’in bu tesbitleri haklı tesbitlerdir. Yanlış laiklik tarifi ve uygulaması, en başta ‘laikliğe’ zarar veriyor. Milletin bu tabirden ürkmesine ve küsmesine sebep olunuyor. Laiklik, ‘inançların şemsiyesi’ olarak yorumlansa ve öyle de uygulansa problem kalmayacak.
Bu ve benzeri tartışmaların neticesinin hayırlı olmasını dileyip, bekleyelim...
08.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|