Zafer bir bedel ister.
Zafer her şeyin ortaya konulması ile elde edilir.
İslâm zaferinin bedeli gazilik veya şehitliktir.
Büyük bir makamdır.
Şehadet mertebesine mazhar olan bir insan ölüm acısını tatmaz.
Sorgusuz, sualsiz Cennete girer.
İslâm tarihinde milletimizin bin yıllık cihangirliğinin temel felsefesi budur.
İki yüz bin kişilik Bizans ordusunu, elli bin asker ile mağlûp eden Sultan Alparslan buna büyük bir misâldir.
İslâmın ilk harbinde, Bedir kahramanları, ilk zaferin kilidini açmışlardır.
İslâm ordusuna melekler dahi yardımcı olmuştur.
Daha sonra dillere destan olan bütün savaşlarda binlerce, hatta milyonlarca şehit verilmiştir.
Geçtiğimiz Ağustos ayı bu mânâda zaferler ile anılmıştır hep.
Avrupa kâfir zalimleri ve Asya münafıkları, yüzyılın başında, cihana hükmetmiş bir İmparatorluğu boğmak için var güçleri ile üzerimize çullanmışlardı.
Bu milleti yok etmek için ellerinden ne geldi ise yaptılar.
Adeta yok edilen bu millet, tekrar bir silkiniş ile istiklâliyetini yeniden elde etti.
Maddeten yok edilemeyen bu milleti, mânen yok etmek için, kökü dışarıda, ucu içeride bazı güçler, bu aziz milleti tekrar bir girdabın içine sokmuşlardır.
Avrupa zalimlerinin gayesi İslâmı ve Müslümanları boğmak idi.
Lozan’da tanınan istiklâliyete bedel manevî değerlerin feda edilmesini isteyenlerin arzularına, günün hâkim güçleri onay vermişlerdi.
Topraklarımızın bir kısmını kurtarmıştık ama, maneviyatımızı kaybetmiştik.
Asıl istiklâliyetimizi 1950 yılında kazandık.
Beyaz bir ihtilâl ile, milletin helâl oyları ile iktidara gelen Hürriyetçi Ahrarlar, bu boğulmak istenen değerlerimizin tekrar dirilmesine vesile oldular.
İkinci zaferi o zaman kazandık.
Ve bugün yaşanan dinî tazelik ve heyecanın asıl kaynağı budur.
Zafer kurtarılmıştı.
01.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|