AB ilerleme raporu, Ekim ayında önümüze gelecek öncelikli gündem görünüyor. Demokratikleşme adımları; PKK’nın terörü azdırması ve Ortadoğu’daki sıcak gelişmeler yüzünden tavsadı.
İç politikayı etkisizleştirmeye çalışan bir kısım medyanın laiklik kâbusu ve paranoyak saldırıları ile askerî cenahı kışkırtıcı yayınları, hükümeti geriletiyor. Hükümet, “Dikkatli olayım” derken, duruşunu dengeleyemiyor.
AB gündemi, neredeyse unutuldu. Kıbrıs konusu buzdolabına kaldırılıp seçimlere göre sessizleştirilse bile, insan hakları ve yasaların uygulanmasına yönelik eğitici ve kültürel dokuyu yapılandıracak çalışmalarda ciddi bir gevşeme var.
Uluslar arası diplomasi merakı ve dış bağlantılara fazla angaje olmuş bir hükümetin dur durak bilmeyen diyalogları, hızlandırılması gereken AB yolculuğunu ikinci dereceye düşürmüş bulunmaktadır.
İngiliz The Financial Times gazetesinin yazdığına göre, Başmüzakereci Ali Babacan Avrupa’ya uğramaz olmuş. Masum yüzlü sayın bakanımızı daha çok Ankara’da tutan esbab-ı mucibe nedir? Neden AB kadrosunu aktifleştirerek ülkeler arası tanıtım kampanyaları ile halkların birbirini kabullenmesi yönünde sempati köprüleri kurmuyoruz?
Sadece masa başı “checklist” yapmak yeterli mi? Ya da müktesebatın şartnamelerini yaldızlı dosyalarda ve istenen formatta düzenleyip yasasını ve kasasını ayarlamak kâfî mi?
Artan iç ve dış tehdit alınganlıkları ve bundan geçinen bilumum ulusalcıların zevahirlerini kurtarma taktiklerine karşı, yeni bir heyecan ve coşkuyla medeniyetler arası geçişin ve yakınlaşmanın yeni adımları atılamaz mı? Avrupa’da gittikçe yaygınlaşan İslâm fobisini, hobiye çevirecek olumlu yaklaşımlar sergilenemez mi?
Avrupalı’ya Müslüman bir ülke sıfatıyla vereceğimiz sıcak mesajlar, resmî görüşün kalıpları ile mümkün değildir. Daha arınmış ve fikrî kapasite taşıyan akademik lisanın hâkim olduğu bir İslâm’ı göstermemiz gerekiyor.
Bu meyanda Diyanet İşleri Başkanlığının Avrupa ülkeleri için, başta liderlere verilmek üzere hazırladığı İngilizce yayın isabetli olmuştur. Diyanetin AB sürecinde kendi fonksiyonunu ve İslâm’ın farklılığını ortaya koyan çalışması, her kurumun kendi alanında yapması gereken bir çalışmadır. Temennimiz, duyurusunu gördüğümüz yayının resmî öğeler taşımamasıdır.
Kültür araştırma başlığı ile kontağını açtığımız AB aracını, artık çalıştırıp yola koyulmalıyız. Dış politikada, açılırken saçılma riski taşıyan ve herkesi memnun etmeye dönük gayretler yerine daha tutarlı bir yol izlenmeli. İç politikada da sessiz çoğunluğun problemlerine daha duyarlı ve iradeli çözümler bulmalıdır.
Bir “Otopan gemisi”nin yüksek oranda asbestle bizden vize almaması, Orman Bakanımızın başarısı olarak medyanın satır aralarında yerini alıyorsa, içimizi yakan ormanların acısını bastırmaya yetmiyor.
Lübnan’a asker gönderme heyecanı ve arzusu hükümeti sarmışken, neredeyse ciddi zamanını ona ayırırken, Kuzey Irak’taki işgalin kanlı bilançolarını ve PKK sızmalarının terör artışını engellemiyor.
Fındık taban fiyatlarını belirleme çabaları, Fiskobirlik’in devre dışı bırakılmasına varan kararlılık, AB müzakere dosyalarının ve yeni paketlerin açılması hazırlıklarına yansımıyor.
Memur maaşlarında gösterilen kılı kırk yarma sıkılığı, başka fon ve ödeneklerde aynı performansta makes bulmuyor.
Hükümet çok yorulmuşa benziyor. Ağır yükü, dahilî ve haricî bütün sıkletiyle Başbakan ve yakınında yer alan kabinedeki iki-üç üyenin sırtında duruyor. Bakanlıklar daha rutin ve iyileştirici uygulamalarla meşguller.
Köklü reformlar azalmaya başladı. Hazmetme anlamında ise yeni mevzuatın ve yaklaşımın çok etkili olduğu söylenemez.
Bütün bu geçici ve kısmen dış odaklı gündemlerin önüne AB alınmadıkça, bu bölgede bize iş bulan ve çalıştırıp gündemimizin dışına çıkaran çok olur. Pusuda bekleyen yerli hafiyelere de gün doğar.
AB rotasında daha hızlı ilerlersek, bir çok oyun bozulur. Eylül ayı da bağ bozumu olur.
31.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|