Canlı yayında Kara Kuvvetleri Komutanlığı devir teslim törenini izliyorum. Komuta kademesinde bir üst göreve terfi edenlerle, emekliliği dolanların görev devri, en üst düzeyde devlet protokolüne ev sahipliği yapıyor.
Türk Silâhlı Kuvvetlerindeki bu gelenek ve harp okullarının mezuniyet törenleri, her yıl ayrıcalıklı bir şekilde, bazen tören boyunca konuşmaların canlı yayında verildiği bir düzeyde kamuoyuna yansır.
Zaman zaman alışılmışın bir parçası gibi kabul edilen, ancak kamuoyunda tartışmalara sebebiyet veren dozajı yüksek söylemlere de şahit olmaktayız. Bazen de devlet ricali, farklı söylemleriyle ses getirme iradesini bu tür platformlara taşır.
Bu tür kurumsal alışkanlıkların hakim olduğu organlardan biri de yargıdır. Bu kurumların da adlî yıl açılışları veya kuruluş yıldönümleri siyasî muhtevada tepkisel ifadelerin yer aldığı bir tavrı ortaya koyar.
Elbette ki anayasal kuruluşların kendilerini ifade etme, geleneklerini yaşatma ve bunu en üst temsille yansıtma ve yaşatma heyecanları güzel bir âdettir. Diğer resmî kuruluşlara ve organlara fazla nasip olmayan bu dikkat çekici törenlerde yargı ve silâhlı kuvvetlerin, özellikli ve öncellikli hususiyetlerinin, terfi sisteminin farklı olmasından ve fonksiyonlarının etkinliğinden kaynaklanması da kabul edilebilir.
Toplumun kurumsal devlet organlarındaki bu işleyişi görmesi, bilgilenmesi demokratik bir teamülün parçası olarak düşünülebilir.
Benim dikkatimi çeken nokta, bu törenlerin siyasî demeçler taşıması ve konunun dışına çıkacak göndermelere açık mesajların veriliyor olmasıdır.
Nitekim Kara Kuvvetleri Komutanlığı devir teslim töreninde de, siyasî iradenin sarf etmesi gereken ve tartışmaya muhtaç bazı konu ve yaklaşımların çok köşe ifadelere oturtulması, kesin bir dille askerce ifade edilmesi demokratik teamüllere uygun değildir.
Demokratik sistemin oturması ile birlikte komutanların kendi görev ve sorumluluk alanındaki güvenlik unsurları ile ilgili açıklamaları, böylesi bir törende de coşku ve birliği arttırıcı ortak söylemlere ağırlık vermeleri tercih edilmelidir.
Eski ve yeni iki kuvvet komutanının kapsam, hedef, kitle ve kavramsallık anlamında, terörle mücadele kısmı hariç tartışmaya muhtaç siyasî ve sosyal konulara değinmeleri böylesi bir mutluluk töreninde gerekli değildir.
Güçlü bir ordu kadar, güçlü bir ekonomi, güçlü bir parlamento ve onun şahsında hükümetin gerekliliği de inkâr edilemez bir zorunluluktur.
Her kurumun kendi konumu, özelliği ve görev ifasındaki farklılığı kayda değer bir husustur ve yasal dayanaklarında bu noktalar belirlenmiştir.
Ayrıca vurguları ve göndermeleri yapmaya gerek var mı? Daha toparlayıcı olunamaz mı? Resmî söylemlerin çokça ve değişmez bir üslûpla ortaya konması gerekir mi? Acaba bir başka kurum veya kuruluşun mensubu da vatan ve ülke savunmasında canını vermeye kararlı değil mi? Görev farkı, farklılığı doğuracak bir söylem imtiyazına dönüşmeli mi?
Sonra; en üst komuta kademesi, gerek MGK, gerekse Başbakan ve Cumhurbaşkanı ile yaptıkları görüşmelerde ve değerlendirme toplantılarında bütün açıklığıyla brifing vermekte ve görüşlerini sunmaktadır.
Askerî görüşlerin yürütmeye arzı, rafine şeklinin siyasî iradenin kararlılığı ile kamuoyuna yansıması ve ortak iradenin devlet politikası olarak algılanması daha isabetli ve etkili olur.
Cumhurbaşkanının kamuoyunda tartışma doğuracak ve siyasileri cevap vermeye zorlayan, yürütmeyi sorgulayan konuşmalarını böyle platformlarda yapması yerine, direkt kurumsal zeminlerde dile getirmesi, demokrasinin olgunluk süreci açısından önemlidir.
Emekli olan Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün TBMM başkanı Arınç’ı ziyaretinde yaptığı konuşma, kuvvetler ayrılığının Meclise yaklaşımı açısından çıtası oldukça yüksek bir beyandır ve takdire şayandır: “Siyaset kurumunun güçlenmesi önemlidir. Demokrasi, Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu tek şey” ifadeleri, seleflerine ve bütün aydınlara örnek olmalıdır.
Askerî söylemler, siyasetin rafinerisinden geçmelidir.
28.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|