BM, İsrail’in bir aylık Lübnan işgali ve katliâmından sonra nihayet ateşkes kararı alabildi. Bombaların, misketlerin ve tahrip gücü yüksek İsrail füzelerinin yerle bir ettiği Lübnan’ın yaşanmaz hale gelmesini seyredercesine gecikerek karar verdi.
İsrail, karara rağmen resmî ateşkes saatine kadar savaşı derinleştirerek sürdürdü. ABD’nin iştirakçisi olduğu, İngiltere’nin destek verdiği bu kirli savaş; ilk aşamada yıkım altında enkaza terk ettiği Lübnan’ı ateşten korumaya yönelik BM kararı alsa da, ne kadar insânî ve barışa katkı yapacağını hep beraber göreceğiz.
Mazlumla zalimi, ölenle öldüreni ve işgal edenle mülteciyi birbirinden ayırt etmeyen ve bunu beyana dökmeyen ateşkes kararını, çürümüş vicdanların yeni bir atraksiyon planı olarak görebiliriz.
34. güne giren savaşın ağır bilânçosu tam bir vahşeti gözler önüne seriyor. Üçte birinin 12 yaşın altındaki
çocuklardan oluştuğu 1200’ye varan sivilin ölümü yanı sıra 4000’e yakın yaralı, kullanılamaz hale gelen 630 kilometre karayolu, 23 benzin istasyonu, 145 köprü, 7000’den fazla ev ve 1000 civarında işyeri imha edilmiş durumda.
Enkaz altından çıkarılamayan cesetler veya ulaşılamayan noktalar ile henüz kayıtlara geçememiş yıkımlar da işin cabası. “Ortadoğu’nun Paris’i” olarak nitelenen ve 2000 yılından bu yana 18 yıllık savaş yaralarını sarmaya çalışan Lübnan, özellikle Beyrut, eski travmalarına geri döndü.
Altyapısı tamamen çöktü, turizmi ve ekonomik hayatı hepten göçtü. Halk perişan ve çaresiz. Yardım konvoyları bile zalim İsrail tarafından engellendi. Tam bir soykırım yaşandı. Hem de soykırıma maruz kaldıklarını söyleyen fesat İsrailoğullarının yeniden yaşattıkları bir acımasızlıkla.
İlk belirlemelere göre Lübnan’ın mevcut hasarı 6500 milyar dolar. Bunun psikolojik tahribi, işsizlik ve inşâ aşamalarında yaşanacak belirsizlikler ile kaynak temininde karşılaşılacak sıkıntıların izdüşümü ise bir medeniyetin, ülkenin ve insanlığın zihinlerde silinmeyecek bir gadre maruz bırakılmasıdır.
Basınımızın birinci sayfalara taşımakta zorlandığı bu savaş görüntülerini ve tel’in yorumlarını manşetten vermeyi ve canlı tutmayı kararlı bir şekilde yürüten Radikal’i tebrik ediyorum. İslâmî basının hassasiyeti dışında diğer basın kısmen duyarlı kaldı. Yeni Asya farkını söylemeye gerek yok.
“İtham ediyoruz” diyen aydınlar grubunu da kutlamak gerek. İnsanların tahrip gördüğü, örselendiği, ruhunun incitildiği, canına kıyıldığı ve emperyalist güçlerin vurdumduymaz senaryolarına kurban edildiği bir bölgede, sivil organizasyonların tepkilerine çok ihtiyaç var.
Uluslar arası kamuoyu desteği maalesef cılız kalmıştır. İslâm dünyası, rahatını bozacak bir çıkışı hâlâ yakalayamadı. Caydırıcı olan Hizbullah ve arka plan İran ve Suriye’yi hedef alan İsrail’in Lübnanlı çocuklar üzerinden kana susamışlığı ve bir sonraki strateji planlarını devreye sokması, ileriki günlerde bölgenin rahatlamayacağının işaretlerini veriyor.
Ateşkese göre; Hizbullah saldırılarına, İsrail ise “Hücuma yönelik askerî operasyonlarına” son verecek. Lübnan’ın güneyine 15 bin Lübnan askeri konuşlandırılacak. İsrail’in güneyden çekilmesi ile paralel BM geçici barış gücü (UNIFIL) yerleşecek. İşgal altındaki Şebaa çiftlikleri de dahil sınırların çizilmesine dair teklifler geliştirilecek. Milis kuvvetleri, özellikle Hizbullah bu bölgedeki mevzilerini ve gücünü Lübnan askerlerine bırakacak.
İnsaf ve adalet ölçüleri tartışılır bu ateşkes kararını, Lübnan hükümeti kabul etti. Buna rağmen İsrail fırsattan istifade karardan birkaç saat sonra havadan ve karadan sınırları geçip 30 km kuzeydeki Litani şehrini hedef aldı. İsrail Başbakanı Ehud Olmert, Bush’u arayıp, İsrail haklarını koruduğu için teşekkür etti.
Bu şekliyle, barış gücünün İsrail’i korumaya yönelik olduğu, İsrail’in Hizbullah’a saldırıda bulunmasını ve kendine özgü savunma refleksiyle yeni saldırılara geçmesini engellemediği görülmektedir.
Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora, BM kararının ülkesinin çıkarına olduğunu belirtse de, Dışişleri Bakanı Tarık Mitri savaşın biteceğinden endişeli. Mitri, “Bir tarafa ateş kesmeme hakkı veren ateşkes, ateşkes değildir. İsrail’in hücum ile savunma ayırımından emin değiliz” diyor.
Ateşkes bekleyen De Soto bile İsrail’in savunma hakkından dem vuruyor. Binlerce savunmasız ve milyonlarca mülteci konumundaki Lübnanlılardan bîhabermiş gibi söylüyor.
İnsanlık dramının Irak’la başlayıp, Afganistan’la devam eden ve Filistin’de müzminleşip Lübnan’da tekrarlanan sahneleri karşısında; bölgenin sağduyu sesinin demokratik tepki ile savunma gücünü arttırmasını bekleyeceğiz.
Zulümle abad olanın yaşayamayacağını biliyoruz. Umalım bu gecikmesin. Derin acının ateşi, BM kararları gibi buharlaşacağa benzemiyor. Soğuğun şiddeti, suyu donduracaktır bir gün.
16.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|