İsrail’in Filistin’e ve ardından Lübnan’a saldırma gerekçesi, birkaç askerinin kaçırılmış olmasıydı. Yaklaşık iki ay süren saldırılarında neredeyse taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmadı ve ancak şimdi diyor ki: “Kaçırılan askerlerimize karşı elimizdeki tutuklular için pazarlık masasına oturabiliriz.”
Bunu baştan söyleseydi de, olup bitenlerle hiçbir alâkası olmayan onca masum insan sebepsiz yere vahşice katledilmese ve yılların emeğiyle inşa edilen şehirler, binalar, köprüler, altyapı tesisleri tahrip edilmeseydi!
İsrail Lübnan’a saldırıları başlatırken hedefini Hizbullah’ı çökertmek olarak ilân etmişti.
Ama gelinen nokta İsrail açısından tam bir fiyasko. Haftalarca devam ettirdiği hava bombardımanında istediği sonucu alamazken, akabinde başlattığı kara harekâtında kelimenin tam anlamıyla çuvalladı ve hem asker, hem teçhizat noktasında ağır kayıplar verdi.
Böylece, efsanevî “yenilmezlik” karizmasını fena halde çizdirmiş oldu.
Hizbullah’ı çökertme bahanesiyle gerçekleştirdiği bebek ve sivil katliamları ise İsrail’i insanlığın hür vicdanında bir defa daha mahkûm ettirdi. Zarar içinde zarar...
Şimon Peres, ateşkes öngören BM Güvenlik Konseyi kararı için “Memnunuz, istediğimizi aldık” dese de, gerçek bilanço bu.
Hal böyle olunca, bu mağlûbiyeti ve kayıpları kamufle etmek için İsrail’in yeni taktiklere başvurması, söz gelişi Güney Lübnan’a yerleştirilmesi söz konusu olan “barış gücü”nü yine ABD marifetiyle kendi çıkarları istikametinde yönlendirip kullanmaya çalışması, ondan beklenen bir tavır olsa gerek.
Aynı şekilde, yakıp yıktığı Lübnan’ın yeniden imar ve inşası sürecinde, Musevî sermayesiyle işgören uluslararası şirket ve bankaların parsayı kapması da şaşırtıcı olmamalı.
İşgali takiben Irak’ta yaşanmakta olan süreç bu yönüyle Lübnan’da da tekrarlanabilir.
Dolayısıyla, son saldırılardan kazançlı çıkan/ çıkacak tek kesimin yine silâh tüccarları ve irtibatlı rant çeteleri olduğu ifade edilebilir.
Aslında bu bir fâsit daire. Eskiden beri hep söylenmez mi: Kapitalist-emperyalist sistem ne zaman darboğaza girse, dünyanın bir yerinde savaş çıkararak silâh ticaretini ve savaş sonrası imar-inşa sektörünü canlandırmak suretiyle krizi aşma gibi bir yöntem uygular.
Ortadoğu bu iş için en uygun yerlerden biri, hattâ birincisi. Bakalım bu karanlık çark daha ne vakte kadar dönmeye devam edecek?
Hissedilen o ki, burada da yolun sonu yakın. Zira her bir saldırı ve provokasyon, yol açtığı zincirleme reaksiyonlarla, tertipçilerini biraz daha zora sokuyor. Öyle ki, yürekleri paralayan bebek katliamı görüntüleriyle aynı gün çıkarılan “10 İngiliz yolcu uçağı havada patlatılacaktı” haberi bile “katliamı örtbas” amaçlı bir tezgâh olarak kuşkuyla karşılandı.
Öte yandan, saldırılar BOP adı altında bölgeyi yeniden dizayn etme planlarına da büyük zarar verdi. BOP’a zaten şüpheyle bakılıyordu, bu olaylar işin tuzu biberi oldu, son saldırılarında da İsrail’i kayıtsız şartsız desteklemeyi sürdüren ABD zaten çökmüş olan projeyi hayata geçirme şansını tamamen yitirdi.
16.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|