Yaratılan her varlığın, her uzvun, hattâ her hücrenin bir asıl, bir çok tâlî gaye, fonksiyon ve işlevleri vardır. Meselâ, sosyoloji, evin inşâ edilmesinin ana gayesini, “emniyet içinde barınmak” şeklinde açıklar. Bunun yanında, evde başka işler de yaparız: Misafir kabul eder, toplantılar yapar, bir bölümünü iş yerine çevirip herhangi bir şey üretebiliriz.
Elbette yaratılışın zirvesine çıkarılan insanın yaratılıp dünyaya gönderilişinin pekçok gayeleri, hikmetleri, sebepleri olmalıdır. Asıl ve en büyük gayesi üç şıkta incelenir: Allah’a iman, marifetullah (Allah’ı bilmek) ve muhabbetullah (Allah’ı sevmek).1
Allah’a iman: Allah’ın varlık ve birliğini aklî, naklî, ilmî, duygusal, kalbî, vicdânî delillere dayanarak anlama ve kabul etme. Mârifetullah ise, Allah’ı bütün isim ve sıfatlarıyla bilme, tanıma, eşyanın hakikatini anlamaya çalışmaktır. Mârifet: Bilginin, Kur’ân’ın açtığı ufuk ve sistem içinde idraki; yüce Yaratıcı’nın hikmetleri çerçevesinde anlaşılıp mütâlaa edilmesi; eserden müessire; fiilden fâile, sanattan sanatkâra, Allah’ın isim ve sıfatlarının tanınıp anlaşılmasıdır.
Allah’ın (cc) Zâtı’nı değil; ancak isim ve sıfatlarının tecellîlerini, yani yansımalarını müşahede edebiliriz. Tecellîleri de, kâinat, eşya, rûh ve bedenimizde tezahür etmekte, yansımakta, görünmektedir. Bütün fen ve sosyal ilimler de mârifetullahtan çıkar. Çünkü, herbir ilim, her fen, Esmâ-i Hüsnâ’dan (Allah’ın en güzel isim ve sıfatlarından) birisine dayanır.
Bir sanatkârı; tek eserini görmekle, “Tanıyorum” diyebilir miyiz? Sanatının incelikleri, sâir konulara vukûfiyeti, ilmî dirayeti, maddî-mânevî gücü, ne kadar zamanda hangi işleri ne kadar dakik, estetik yapabildiği gibi detaylı bilgiler, onu tanıma, mârifet derecemizi gösterir.
Elbette kâinattın sanatkârı, kâinat cinsinden değildir. Mahiyeti, hiçbir mahiyete benzemez.2 Eğer, sonsuz Kadir-i Mutlak, bütün isim ve sıfatlarıyla tanınmazsa, o marifet nakıstır, iman zayıftır.
Padişah, iktidar, hükümet ve yöneticiyi dirayet, kabiliyet, güç, merhamet ve sâir özellikleriyle ne kadar tanırsak, o oranda da kabul ederiz. Ne nisbette kabul edersek; emir, kanun ve düzene o kadar itaat eder, yasakladıklarından da o ölçüde sakınırız. Dolayısıyla, mârifetullahda aldığımız mesafe; dayanak noktasının sağlamlığını; bu da rûh ve beden dengesiyle uyumunu sağlar.
Mârifetullah, aynı zamanda hayat ilmidir. Allah’ın tabiata koyduğu kanunları öğrenirsek; kâinatın çarkları ve hâdiseleri arasında ezilmekten de kurtuluruz.
Dipnotlar:
1- Mektûbât, s. 218.,
2- Mesnevî-i Nuriye, 102.
16.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|