İsim belirtmeyen okuyucumuz: “Câmiü’s-Sağîr’de Peygamber Efendimizin (asm) ‘Dinde aşırı gitmekten sakının. Çünkü sizden öncekiler dinde aşırı gitmekle helâk oldular’1 buyurduğu yazıyor. Bu hadisi açıklar mısınız?”
Dinde orta yol, kolaylık yolu, itidal yolu, güç yetirilebilecek yol emredilmiştir. Peygamber Efendimiz (asm), “Orta yolu size tavsiye ederim. Çünkü her kim çok ince eleyip sık dokumaya kalkarsa din onu yener” buyurmuştur.2
Nitekim “Biz Kur’ân’ı sana zahmet çekesin diye indirmedik”3 buyuran Kur’ân, diğer bir âyetinde; “Allah size kolaylık diler; zorluk dilemez”4 buyurur. Bedîüzzaman hazretleri de; “Allah hiç kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez”5 âyetlerinin sırrınca dinde teklif-i mâlâyutak (kişinin yapamayacağı şeyi ona yükleme) olmadığına dikkat çekiyor.
Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) bu âyetleri, şu hadisiyle tefsir eder: “Din kolaylıktır. Asla kimsenin dine gücü yetmez. Her şeye güç yetireceğim diyen, mağlup olur. O halde doğru olanı takip edin ve orta yolu elden bırakmayın. Yapabileceğinizi ve devam edebileceğinizi yapın. Müjdeleyin ve imrendirin. Kolaylaştırın. İbadet ve çalışmalarınıza sabahları, öğleden sonraları ve seher vakitleri devam edin. Verimi sağlayın.”6
Dinde aşırı gitmek, hakta sebat etmek demek değildir, takvayı esas tutmak demek değildir, azimet üzere yaşamak demek değildir. Dinde aşırı gitmek, dînin hükümleri arasında denge kurmayarak, daha az öneme sahip emirlerde aşırıya kaçarken, daha çok öneme sahip emirleri ihmal etmek demektir. Yani dengesizliktir. Meselâ nafileler için güç ve takatin ötesinde gayret sarf ederken ve âdeta nafileler için kendini harap ederken,—bu şiddet ve titizlik yüzünden yorgun düşerek—sünnetleri, vacipleri ve hatta farzları ihmal etmek demektir.
Peygamber Efendimiz (asm) geceleri mübarek ayakları şişesiye kadar ibadet yapar, namaz kılardı; tamam. Söz gelişi bir defasında Hazret-i Âişe (ra): “Ya Resûlallah! Neden bu kadar kendini yıpratıyorsun? Senin geçmiş ve gelecek günahların bağışlanmamış mı?” diye sorduğunda Allah Resûlü (asm): “Allah’a daha çok şükreden bir kul olmayayım mı?” diye cevap vermişlerdi.
Fakat Peygamber Efendimiz (asm) bu ibadeti tahammül sınırları içinde yapıyordu ve hiçbir zaman Onun (asm) bu gece ibadeti sabah namazını–hâşâ—ihmal etmesine de, ailesini ve ev halkını ihmal etmesine de, insanları ihmal etmesine de neden olmazdı. İşte takva da tam burada başlıyordu.
Şimdi bu sünneti ihya edeceğim diye gece nafile namaz kılmaya ağırlık veren birisi, bu yüzden yorgun düşer ve sabah namazını ihmal ederse, eşini ve çocuklarını ihmal ederse, misafirlerini ihmal ederse, sağlığını ihmal ederse dinde aşırı davranmış olur ve sünnet üzere olmuş olmaz.
* Hazret-i Enes (ra) anlatıyor: Peygamber Efendimiz (asm) mescide girdiğinde, iki direk arasında gerilmiş bir ip gördü.
“Bu ip nedir?” diye sordu. Ashab-ı Kiram:
“O ip, Zeynep bint-i Cahş’ındır. Yorulduğu zaman ona tutunur” dediler.
Resûl-i Kibriya Efendimiz (asm):
“Onu çözünüz. Namazı zevkle kılınız. Yorulduğunuz zaman da yatıp uyuyunuz” buyurdu.7
* Hazret-i Âişe (ra) anlatmıştır: Yanımda sohbet ettiğim bir kadın vardı. Resûlullah (asm) odama girince;
“Bu kimdir?” buyurdu. Ben:
“Falan kadındır” dedim ve kadının namazlarından bahsetmeye başladım. Nihâyet Resûl-i Ekrem (asm):
“Yeter!” dedi. “Güç yetirebildiğiniz kadar yapın. Allah’a and olsun ki, Cenâb-ı Hak sevap vermekten usanmaz; nihayet siz yapmaktan usanırsınız.”8
Yarın inşallah devam edelim.
Dipnotlar:
1- Câmiü’s-Sağîr, 2/1582; 2- Câmiü’s-Sağîr, 3/2706; 3- Tâhâ Sûresi, 20/2; 4- Bakara Sûresi, 2/185; 5- Bakınız: Bakara Sûresi, 2/286; Talak Sûresi, 65/7; En’am Sûresi, 6/152; A’râf Sûresi, 7/42; Mü’minûn Sûresi, 23/62; 6- Nesâî, Îmân, 28; 7- Nevevî, R. Sâlihîn, 146; 8- Nevevî, R. Sâlihîn, 142.
16.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|