Bu yıl lise son sınıfta okuyanlar, "3 yıllık sistem"in son mezunları olacak. Bu okullarımız—istisnalar dışında—seneye hiç mezun veremeyecek. Çünkü, geçen sene 4 yıla çıkarılmış olan liselerden ilk mezuniyet vakıası, ancak 2009 yılında mümkün olacak.
Böylelikle, 2008 yılı itibariyle kısmen önlenen üniversite kapılarındaki yığılma, bir sene sonra tekrar eski haline dönmüş olacak.
Dolayısıyla, liseleri dört yıla çıkarmanın, bu geçici rahatlamanın dışında ciddiye alınacak başkaca bir faydasının olmadığını söylemek mümkün.
Öte yandan, bu yeni uygulamanın zararı ise, saymakla bitmeyecek kadar çok.
Evvelâ, ortada ürkütücü boyutta bir zaman kaybı yaşanacak ki, insan bunun nasıl bir yekûn teşkil ettiğini dahi düşünmek istemiyor. Sayıları milyonları aşan genç nüfusun her bir ferdi için, bir bakıma boşa harcanan bir yıllık zamanını düşünün ve ona göre kaba taslak bir hesap çıkarın.
"Bir nevi boşa harcanan" diyoruz; zira, bunlar meslekî değil, "düz lise"ler...
Meslek liseleri için, bir yıllık sürenin büyük önemi var, değeri var. Meslekte, sanatta bir pekişme söz konusu olabilir. Dolayısıyla, bunlar 3 yıl yerine 5 yıl da olsa, yine gam değil. Hiç olmazsa, mezuniyetten sonra iş bulma, meslek sahibi olma imkânı artar.
Ancak, düz liseler için durum farklı. 3 yıl veya 5 yıl sürmesi, netice itibariyle fazla bir şey değiştirmez. Çünkü, öncelikli hedef, üniversiteye giriştir. Bu okullarda eğitim süresinin 4 yıla çıkartılması, üniversiteye girişi sadece bir yıllık geciktirmiş olur, o kadar. Yani, pratikte zaman kaybından başka bir şeye yaramıyor.
Ha, teorik planda bu dört yıllık müfredatın da birtakım faydaları düşünülmüş olabilir. Ancak, hadiseye yaşanan hayatın açık penceresinden bakıldığında, gerçeğin hiç de teorik plandaki gibi olmadığı ve öyle görünmediği anlaşılıyor.
Yukarıda da ifade edildiği gibi, öncelikli sıkıntı ve hatta israf, yaşanan zaman kaybıdır. Diğer dezavantajları ise, şu şekilde sıralamak mümkün:
Aileler, artan okul masraflarına takat getiremiyor. Bilhassa özel okullar, kolejler, pekçok aile için artık hayal ötesi haline gelmiş durumda.
Çocuğunun bir an evvel okulunu bitirip hayata atılmasını veya üniversiteye girmesini dört gözle bekleyen aileler, böylelikle bellerini büken okul masraflarına bir tam yıl daha katlanmak zorunda.
Üç yıllık liseyi bitirip de üniversiteye giremeyenler, zorlamalı da olsa, bir işe girmeye veya bir mesleğe tutunmaya çalışıyordu. Mezuniyetlerinin bir yıl daha gecikmesiyle, bu cihetten de ciddî bir sıkıntının yaşanacağı muhakkaktır. Zira, yaş ilerledikçe, yeni bir işe veya yeni bir mesleğe yönelmek de zorlaşıyor, insana ağır gelmeye başlıyor.
İşte bu durumda, maalesef tehlikeli bir sosyal vak'a ile karşı karşıya gelme ihtimali kuvvet kazanıyor: Dört yıllık liseden mezun olduğu halde üniversiteye giremeyen—ki, zaten kontenjan sınırı var—ve bir iş/meslek sahibi de olamayan gençlik kesimi, muzır çetelerin, karanlık odakların boy hedefi veya potansiyel sermayesi haline gelebilir.
Bu durumda yapılacak veya yapılması gereken şudur: Tıpkı, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, öğrencilerim, ilköğretim devresinden sonra zevkine, hevesine, kabiliyetine uygun mesleklere, branşlara yönlendirilmesi, başarıda puanlama sistemine geçilmesi ve üniversiteye giriş engelinin de tümüyle ortadan kaldırılması, en ideal yöntem olsa gerektir.
Teşekkür
Köyümüz ilk kez bir bakan gördü
Tek muhtarlığa bağlı yedi mahalleli Yedibölük, doğup büyüdüğümüz köyün sonraki ismi. Eski ismi Müşritan. Batman'ın Kozluk ilçesine bağlı bir dağ köyü. İlçeye uzaklığı 15 kilometre, vilâyet merkezine uzaklığı ise 75 kilometredir.
Taze haber aldık ki, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, geçtiğimiz Pazar günü köyümüzü ziyaret etmiş.
Bakan Çelik'in köyümüze geliş sebebi, bir taziye ziyareti. Aslen köylümüz olan Van Millî Eğitim Müdürü'nün trafik kazasında vefat eden ağabeyi Bahattin Yıldız'ın taziyesi için köyümüze gelen Bakan Çelik, ayrıca bizim de oradan mezun olduğumuz köy okulunu da ziyaret ederek, bazı incelemelerde bulunmuş.
Bakan Bey, bir bakmış ki kırk yıllık okul binasının hali harap. Kapılar, pencereler kırılmış, dökülmüş durumda. Tuvaletlerde ise, kapı diye birşey kalmamış...
Gördüğü manzaradan çok etkilenen Bakan Çelik, hemen onarım talimatını vermiş ve eklemiş: "Aynı durumda olan Batman'daki köy okulları için, bütçeden 500 bin YTL'lik bir ödenek gönderiyorum. Bu parayla derhal onarıma başlayın ve yeni eğitim–öğretim sezonundan evvel bitirmeye çalışın."
Tebrikler, teşekkürler Sayın Bakan: Özellikle başsağlığı ziyareti sebebiyle köyümüze geldiğiniz için; ardından, köyümüz okuluna yardım sözü verdiğiniz ve bu sayede benzer durumdaki diğer köy okulları için de onarım talimatını verdiğiniz için...
Hüseyin Çelik'in ziyaretiyle, köyümüz/köylümüz, ilk defa bir bakanla müşerref oldu. Bu da, bizim için memnuniyet verici bir gelişme.
Bakanın ziyaretinden sonra, bazı köylülerimizle görüştük. Müessif kaza sebebiyle, elbette ki ziyadesiyle üzülmüşler; ancak, Bakan Beyin taziye ziyaretinden ve köyün okuluna olan ilgisinden dolayı çok da memnun olmuşlar. Bizim vasıtamızla, onlar da tebrik ve teşekkürlerini bildiriyorlar.
NOT: Bu arada, taziyede bulunmak için telefon numarası isteyen çok sayıda okuyucumuz oldu. Hemen ifade edelim, Telekom tarafından köydeki "taziye evi"ne direkt bağlanan bir telefon hattı kuruldu. Numarası da şudur: 0488–433 20 08
Günün Tarihi
Asırlara hükmeden mürşid: Hacı Bektâş-ı Velî
16 Ağustos 1171: Bir rivâyete göre, Hacı Bektâş-ı Velînin vefâtı. (Kırşehir’de Anma Günü)
Doğum ve ölüm tarihi ile vefât şekli hakkında farklı kayıtlar ve rivâyetler bulunan bu veli zât, Bektâşî Tarîkatının kurucusu olarak bilinir. (Bir rivâyete göre, vefat tarihi 1338'dir.)
Doğum yeri Horasan’ın Nişabur şehridir. Osmanlı Beyliğinin kuruluşu yıllarında yaşadı. Asıl ismi Muhammed bin İbrahim Atâ olup, lâkabı Hacı Bektâş’tır. Seyyidler neslindendir; soyu Hazret-i Ali’ye dayanmaktadır. Makâlât isimli Arapça bir eserin sahibidir. Türbesinin bulunduğu Kırşehir’e bağlı kasabaya Hacıbektaş ismi verilmiştir.
Hacı Bektâş-ı Velî, bir rivâyete göre henüz genç yaşta olan Osman Gazi ile de görüşüp sohbet etti. Yeniçeri askerî teşkilâtı kurulması için duâda bulundu. Onlara İslâm terbiyesinden ayrılmamaları için nasihat etti. Böylece, ordunun mânevî pîri oldu. Asırlarca Osmanlı ordusunun pîri, üstadı ve mânevî hâmisi olarak bilindi. Bu bağlılık ve muhabbet, yeniçerilerin, sulh ve savaş zamanlarında tâlim, terbiye ve kahramanlıklarına kuvvetli bir dayanak teşkil etti.
16.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|