Ruhumuzu yüceltmek, duygularımızı mecraına yönlendirmek ve yaratılışımız istikametinde hayat sürebilmemiz; nefsî yönümüzü öne çıkarmakla değil, ulvî duygularımızı tekâmül ettirmekle mümkün. Şu halde yaratılışımız ve dizayn edilişimiz istikametinde kendimizi yönlendirmeliyiz. Bunu gerçekleştirebilmek için de kendimizi bilmeli ve Yaratıcımızı tanımalıyız.
Hiç şüphesiz Allah’ı biliyoruz, varlığına, birliğine ve diğer iman esaslarına inanıyoruz. Ancak, “Tanıyorum, inanıyorum, biliyorum!” demek yetmez. Bilmekten bilmeye, tanımaktan tanımaya mahiyet ve kalite farkı vardır. Tıpkı, ilkokul talebesinin matematik bilmesi ile üniversite talebesi ve matematik profesörünün bilmesi gibidir. Dolayısıyla, birinci planda hepimizin talim etmesi gereken ilim, iman ilmidir. İşte, başta Allah’ın varlık ve birliği olmak üzere sâir iman esaslarını, aklî/mantıkî, kalbî, vicdânî, ilmî (kevnî, oluşsal âlemle ilgili) delillere dayanarak benimsemek ve özümsemek durumundayız.
Şu fıkra bize bir hakikati hatırlatır: Paraşütçüler birer birer uçağı terk ediyorlardı. En sonunda sıra Temel’e gelir. Komutan:
“Sakın atlama, sakın, paraşütün yok!”
Temel gayet sakin:
“Olsun, nasıl olsa bu bir deneme atlayışı!”
Şu dünya hayatı tekrarı olmayan bir denemedir, bir imtihandır. Dolayısıyla din ve iman paraşütünü açmak gerekmektedir.
Peşinde koşuşturup durduğumuz, dünyevî-uhrevî acılardan kurtulup, lezzetlere kavuşmak, yani huzur ve mutluluk; inkâr, şüphe ve günahlardan uzak durmamıza bağlı.
Nefsimizi ikna ederek, inkârın olumsuzluklarından ve günahlardan sakındırmalıyız. Nefsimizi öylesine ikna etmeliyiz ki, olumsuz şeylere, günahlara dalmasın. Çünkü, işlediğimiz herbir günah, kafamıza giren herbir şüphe, kalb ve ruhumuza yaralar açar...
Evet, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, tâ iman nurunu çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor.1
Ki, bu ısırıklar, dünya hayatındaki lezzet, zevk, huzur ve mutluluğumuzu da öldürüyor. Sineğin ısırmasından rahatsız olurken; yılan ve akrep gibi günahların ısırmasına yardımcı olmamız tuhaf değil mi?
Dipnot:
1. Lem’alar, s. 14-15.
13.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|