İmanın tanımı, çeşitleri, gücü ve nasıl güçlendirilebileceği meselelerine geçmeden önce niçin iman etmemiz gerektiğini belgeleriyle ele almalı. Ne yaptığını, ne yapması gerektiğini anlayan, anlatan şuurlu varlıklar olarak ruh/duygu ve psiko-fizyolojik yapımızı incelediğimizde iman etmeye mecbur olduğumuza dair pek çok gerekçe bulabiliriz. Bununla birlikte sebeplerini birkaç maddede toplayabiliriz:
* Yaratılışımız, yani, ruh ve duygularımızın iman esaslarına göre dizayn edilmesi;
* İmtihan, yani iman edip etmeyeceğimizin sınanması, denenmesi,
* Son derece aciz-zayıf, güçsüz bir varlık olmamız;
* Sayısız ihtiyaçlarımız,
* Hayatî sorularımızın cevabını yalnız din/imanın veriyor olması,
* Gerçek mutluluk ve huzurun yalnızca imanla mümkün olması.
Bunların açılımına geçmeden önce; her insanın karşı karşıya ve içinde bulunduğu durumların ancak iman ile tedavi edilebileceğini de maddeler halinde şöyle sıralayabiliriz. İnsanda:
* Gayet güçlü bir sonsuzluk aşkı,
* Kuvvetli bir varlık sevgisi,
* Dünya hayatına karşı güçlü bir iştiyak var.
Hiç şüphesiz, bunları dünya şartlarında ve maddî açıdan yerine getirmemiz ve kendimizi tatmin etmemiz imkânsız. Ancak, bu psiko-biyo-fizyo-sosyolojik yapımızı ve ihtiyaçlarımızı iman ile düzene koyabilir, tatmin edebilir ve yerli yerine oturtabiliriz.
Mikroptan zehire, kayalardan madenlere, bitkilerden unsurlara hayvanlardan kürelere kadar tüm varlıkların bir ana yaratılış sebebi, pek çok tali gayesi (vazifesi), hikmeti vardır. Öyle ise, şu muhteşem kâinatın bir özeti, minyatürü ve antika varlık olan insanın da bu hikmet ve sistemin dışında kalması düşünülemez.
Aksi halde yaratılışı abes olur. Kendimizi ve hayatı sorguladığımızda, “Acaba yaratılışımızın ana gayesi, en büyük hikmeti nedir?” diye kendi kendimize sorarız. Ve şöyle bir mantık silsilesi takip ederiz:
Bir makine, cihaz ve mimarî yapının keşfedilip yapılmasının bir ana, birkaç tali gayesi olduğunu hepimiz biliriz. Bir de şuna eminiz: Bunların yapılış sebebini ve nasıl kullanılacağını en iyi bilen ustası, san'atkârıdır. Öyle değil mi?
Bir üst makam bize bir görev verip uzak diyarlara gönderdiğinde düşünürüz: Bizi kim gönderdi, niye gönderdi; nasıl hareket etmemizi istedi? Bu harika ruh, duygu, duyu, organ ve cihazlarla donatmasının sebebi nedir? Akıl, kalp, vicdan gibi duygular neden verilmiştir?
Akıl ölçme-değerlendirme, kalp iman etme ve sevme, vicdan gerçeği teslim edip teşekkür etme potansiyelinde yaratılıp dizayn edildiğine göre; insanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi Hâlık-ı Kâinatı tanımak ve Ona iman edip ibadet; verdiği sayısız nimetlere karşı teşekkür olduğu anlaşılır. Ki, “Cinleri ve insanları ancak Bana îman ve ibâdet etsinler diye yarattım”1 şeklinde yaratılışımızın ana gayesini beyan eder.
Dipnot: 1. Kur’ân, Zâriyat, 56.
27.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|