İç politika mülâhazaları nedeniyle Lübnan’a asker gönderme tartışmaları keskinleşti. Halbuki ben meselede keskinliğe neden olacak bir unsur göremiyoruz. Asker göndermek için kriterlerinizi belirlersiniz uyarsa gönderir, uymazsa göndermezsiniz. Bu mesele amiyane tabirle atla deve değil. Güvencelere dayanarak asker gönderirsiniz, ama güvencelere ters gelişmeler yaşanırsa Hindistan gibi askerlerinizi Barış Gücünden çekersiniz. Size orada durmaya kimse zorlayamaz ve zorla tutamaz. Öyleyse bu kavga ve toz duman neden? İsrail de Lübnan da eşit ağırlıklı olarak barış gücünü ve bu meyanda Türk askerini istiyorlar. O doğrultuda hükümet insiyatif geliştirmeye çalışıyor.
Hükümetin tehalükle davranmasının veya Cumhurbaşkanı Necdet Sezer’in deyimiyle ‘Maşallah karar çıkmadan talip olduk’ tavrının arkasında hükümetin elbette siyasî bazı mülâhazaları veya açıkça söyleyelim rant beklentisi var. R.T. Erdoğan’ın bu Lübnan desteğini cumhurbaşkanlığı maratonunda ABD desteğine tahvil etmek için kullanmak istediği söyleniyor. Mümkündür. Aynı şeyler 1952’de Kore’ye asker sevki sırasında da yaşandı. Siyasilerin siyasî rantının olması ülkenin menfaati olmadığı mânâsına gelmiyor. Dolayısıyla hükümetin iç politik mülâhazalarla davranışına çekince koyabilirsiniz, ama ülke menfaati öyle gerektirdiği için destekleyebilirsiniz de. Muhalefet de kayıtsız şartsız asker talebini reddederek aslında meseleyi iç politik mülahazalara alet veya kurban etmiyor mu? Hükümet bu meselede hasbî değilse muhalefet hiç değil! Bu mânâda Cumhurbaşkanı Necdet Sezer’in çıkışı çok tutarlı görünmüyor. Gider ayak sanki yeni cumhurbaşkanı adaylarına çelme atma arzusu seziliyor gibi. Zira tavrında çok açık tutarsızlıklar var. Bu istemezükçü tavrını devletin ali menfaatleri ile bağdaştırmak mümkün değil. “Türkiye’nin başka ülkelerin çıkarlarını koruma gibi bir yükümlülüğü yok” derken hem doğru, hem de yanlış söylüyor. Elbette bu ifadesiyle İsrail’i kastediyorsa kısmen haklı olduğu söylenebilir. Bu talep İsrail’den geldiği oranda ahlâkî zeminini kaybederken, Lübnan’dan geldiği oranda da ahlâkî bir zemin kazanmaktadır. Onun ötesinde Cumhurbaşkanına sormak lâzım: Afganistan’a, Kosova ve Bosna’ya asker gönderilirken neredeydiniz? O vakitler de bu şekilde ulu orta mülâhazalar serdettiniz mi? Dolayısıyla Cumhurbaşkanının bu meselede itirazı ve bazı gazetelere göre restleşmesi tutarlı bir zeminde seyretmiyor.
***
Bununla birlikte,’ yiğidi öldür hakkını ver’ fehvasınca Cumhurbaşkanı, ABD’nin PKK ile Türkiye arasında görev yapacak özel koordinatör atamasına itirazında yerden göğe kadar haklıdır. Birincisi bu tasarrufta, Türkiye ile PKK’yı aynı kefeye koymak var. İkincisi kim oluyorda ABD koordinatör atıyor ve hariçten gazel okuyor? Türkiye ismi de belirlenen General Raltson’ı kesinlikle muhatap almamalıdır. ABD’den beklenen bellidir. Kuzey Irak’ta gözetimi altındaki bölgede terör yuvalarına gözyummasını gözden geçirmesidir. Onu yapacağı yerde gözümüze baka bakan koordinatör atayarak PKK’yı meşrulaştırıyor? IRA ile İngiltere arasında atadığı koordinatör gibi bir koordinatör atıyor. Bu görev ABD’ye bol gelir. İkinci olarak, Irak’ın sözde Cumhurbaşkanı Talabani’yi muhatap almamasıdır. Bu da bir dik duruştur ve sürdürülmesi gerekir. Talabani bu günlere hep yumuşak duruşlar sayesinde geldi. Aksi davranışlar bölge için ihaneti ve ihanetleri ödüllendirmek olur. Talabani’yi ödüllendirmek devlet ciddiyetiyle de bağdaşmaz.
***
Bu iç siyasî odaklı tartışmaların ötesinde şartları oluşursa Türkiye’nin Lübnan’a asker göndermesinde fayda var. Gelecekte bölgede oluşacak rezervleri adına bunu yapmalıdır. Türkiye Ortadoğu’yu çok ihmal etti. Telâfi için bazı adımlar atılsa da hala çok cılız. Mısır askerî akademileriyle subay mübadelesi yapılıyor. Bazı askerleriniz orada Arapça, Mısırlılar da Türkiye’de Türkçe öğreniyor. Geç kalmış bir adım. İngiltere ve ABD ve bizzat Bush halkının ve askerlerinin Arapça öğrenmesini teşvik ediyor. Adamlar bölgenin kültürünü öğrenerek burada kalıcı olmak istiyorlar. ABD’nin bölgede ve bölgeye asker göndermekte menfaati var da sayın Cumhurbaşkanına göre Türkiye’nin niye yok? Evet Türkiye’nin asker göndermesi için müteharrik-i bizzat hareket etmesi lüzumuna ve şartına ben de kail olanlardanım Bunun dışında, isterükçülük kadar istemezükçülük de yerine göre körü körüne mızıkçılıktır. Bu tabloda olduğu gibi.
27.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|