Ege bölgesinin zengin illerinden biri olan Denizli, tekstil sanayiinde başarılı teşebbüs ve yatırımlarıyla göz doldurmaktadır.
Honaz ve Karcı dağlarının eteklerindeki düzlüklere kurulan bu şehre ne zaman gitsem farklı duygular benliğimi sarar. Zira, orada asrın mânevî sahibi Üstad Bediüzzaman bir müddet kalmış, Denizli hapishanesinden dünyaya iman ve adâlet dersleri vermişti.
Bu seferki yol arkadaşım aşçıbaşı Nurettin Usta idi. Yedi saat süren uzun bir yolculuk bitip terminale ulaştığımızda, fedakâr kardeşim Bedrettin kardeşimiz bizi bekliyordu. Güzel bir tevafuk eseri olarak, Bedrettin gibi fedakâr ve hayatını iman hizmetine adayan Osman kardeşle de görüşme imkânımız oldu. Burdur’daki hizmet mahalline dönüyordu. Ayak üstü kısa bir görüşmeden sonra onu uğurladık. Bizleri terminal dışında bekleyen Emin Ağabeyle buluşup ikrâmına mazhar olduktan sonra, önce dünyaca meşhur Pamukkale’yi ziyaret ettik. Antik çağdan kalan ve Hearapolis olarak bilinen şehrin girişi antika mezarlarla doluydu. Hamamı, antik tiyatrosu ve sâir yapılarıyla zamanının en modern şehirlerinden biri olduğu anlaşılıyordu. Fıtrî haliyle yerin derinliklerinden kaynayıp gelen sıcak suyun bıraktığı tortular, aktığı yerleri beyaz bir kar yığınına çevirmiş. Travertenlerde biriken suya akseden güneşin parıltıları manzaraya ayrı bir güzellik kazandırıyordu. Bütün bu güzellikleri perdeleyen ise, yerli ve yabancı turistlerin hoş olmayan görüntüleriydi. Acele orayı terk etmek zorunda kaldık. Biraz ilerde Kara Hayıt kaplıcaları vardı. Oradan kaynayan sıcak su ise, aktığı travertenleri kırmızı renge boyamıştı. Başta romatizma olarak çeşitli hastalıklara Cenâb-ı Hak bu suyu şifâ vesilesi yapmış. Her taraf pansiyon ve şifâ aramak için gelen insanlarla kaynıyordu. İbretlik bir manzara vardı. Bir taraftan çıkan su etrafı beyaza, diğer taraftaki de kırmızı renge boyuyor, öbür tarafta çıkan su da insanların susuzluğunu gideriyordu. Aynı topraklar, farklı sulara kaynaklık ediyordu. Allah’ın kudret ve rahmetini göremeyenlerin gözlerine sokulan bir ibret tablosuydu bu.
İkinci ziyaret yerimiz, Denizli’nin büyük kabristanıydı. Çünkü, orada Risâle-i Nur’un iki şehit kahramanı yatıyordu. Hafız Ali ve Hasan Feyzi Yüreğil Ağabeyler. Kabristanın hemen girişinde, otuz metre ilerde ve sol yamaçta yatan Hafız Ali Ağabey, Denizli hapishanesinde hastalanmış ve Üstadın bedeline vefat ederek şehit olmuştu. Hasan Feyzi Ağabey de “Dahi nezrim bu ki, canım sana kurban olacak” şiirinde niyaz ettiği şekliyle o da Üstadın yerine şehit olmuş ve yakalandığı hastalıktan kurtulamamıştı. Onun kabri de, Şeyh Mehmet Efendi namındaki bir zâtın türbesinin yakınındaydı. Her iki mezarın mezar taşları sarıklıydı. Sanki onların hayatta olduklarını temsil ediyorlardı. Çünkü âyetle sabittir ki: “Siz, Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin, onlar diridirler. Lâkin siz bilemezsiniz” hakikati onlarda tecellî ediyordu.
Üçüncü ziyaretimiz, seksen küsur çocuğun eğitilebileceği bir kreş binasıydı. Tadilâtı devam eden bu binadaki çalışma, geleceğimizi ilgilendiren çok önemli bir hizmetti. Emeği geçen herkesi tebrik ediyorum.
Dördüncü ziyaret, inşaatı devam eden kültür merkezimizdi. Bir hayli mesafe alınan inşaat bittiğinde, inşaallah büyük hizmetlere imza atılacak. Böyle mekânlara cidden her yerin ihtiyacı var. “Dünyada mekân, âhirette iman” sözü boşuna söylenmemiş.
Akşam hizmet merkezimizdeyiz. Muğla, Marmaris ve çevre ilçelerden gelenlerin de katılımıyla geniş salon tıklım tıklım doluydu. Gecenin mânâ ve ehemmiyetiyle alâkalı olarak Mir'ac Risâlesinden dersler yaptık. Nurların düzenli bir şekilde sıra takip edilerek okunması ve oradan aldığımız şevkle yaşadığımız topluma bu hakikatlerin anlatılmasının önemi ve derslere gelirken herkesin yeni bir kişi getirme gayretinde olmasının zarureti üzerinde durduk. Risâle-i Nurla ehl-i imanın imanını muhafaza etmenin, her birimizin asıl vazifesi olduğunun mecburiyetinden bahsettik. Hatim duâları ve kandilleşmelerle bir Mir'ac gecesi böyle ihyâ olmuştu.
Bu vesileyle, bütün dostlarımızın geçmiş Mir'ac Kandilini tebrik ederek küllî hayırlara vesile olmasını Cenâb-ı Haktan niyaz ediyorum.
24.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|