Anne ya da babasını kaybeden çocuk
Öksüz ya da yetim çocuğun davranışları, ölen ebeveynin cinsiyeti, diğer ebeveynin yeniden evlenip evlenmemesi ve başka kardeşlerin varlığına bağlı değişiklikler gösterir. Çocuğun öksüz ya da yetim kaldığı yaş, tepkilerde farklılıklara sebep olur. Yaş dilimlerine göre tepkileri şöyle belirlenebilir:
7 yaş öncesinde sonuç pek ağır değildir. Çocuk çok küçüktür, ebeveynin yerine gelecek birini kabul edebilir. Eğer bu eksiklik, çocuğu uzun süreli duygusal boşluğa götürürse durum kötüleşir. 7–10 yaş arasında olay daha zor karşılanır. Çocuğun mutsuzluğu açıkça görülür. Olaya karşı çıkmak ister. Bunun sonucu olarak da gerçekten kaçma, hayallere sığınma belirtileri ortaya çıkabilir. 10 yaş sonrasında tepkiler yetişkinlerinkine benzer niteliktedir.
Ebeveyninden biri ölmüş, çocuklar üzerinde yapılan bir araştırma sonuçları, problemin duygusal ve zihinsel olmak üzere iki yönlü olduğunu ortaya koymuştur. Çocuğun, hayatında önemli yer tutan sevgi objesini yitirmesi, duygusal şoka yol açar. Bunu daha karmaşık hale getiren, çocuğun ölümün niteliğini anlayamamasıdır. Soyutlama kabiliyeti henüz gelişmemiştir. İki önemli kavram olan sebep-sonuç ona yabancıdır. Bu sebeple, çocuğa açıklama yapılırken, yanlış izlenimler oluşturulabilir. Ölenlerin yok olmadığı, başka bir dünyaya gittiği şeklindeki açıklamalar, çocuğa ebeveynin geri döneceği inancını verebilir. Herkesin öleceği, buna bir şeyin (hastalık, kaza vb.) sebep olacağı açıklamaları, çocukta ölüm korkusu meydana getirebilir. Ebeveynin ölüm sebebini düşünen çocuğun aklına, hataları, saldırgan davranışları gelebilir. Sonuçta, onda suçluluk duyguları oluşabilir.
Çocuğun duygusal tepkileri, gelişim düzeyine, ölen ebeveyn ile olan ilişkilerine, ölüm şartlarına ve ailenin tepkisine bağlı olarak farklılık gösterir. Çocuk iki şekilde tepki gösterebilir: Terk edilmiş olma duygusu, suçluluk duygusu.
Terk edilmiş olma duygusu, çocukta uyumsuzluk, yalnızlık, boşluk duyguları oluşturur. Çocuk, kendisinin ve diğer aile üyelerinin ölüp ölmeyeceğini sorar. Bırakılmışlık düşüncesi, ölen ebeveyn ile birleşme hayallerini geliştirebilir. Bu birleşme isteği ölümün bir sonuç olarak görülmesini engeller. Küçük çocuklar, ölen anne ya da babalarıyla gökte birleşeceklerini düşünürler.
Gizli suçluluk duyguları, çok güç dışa vurulur. Çocukta sürekli cezalandırılacağına dair endişe vardır. Bu durum, gece korkusu ve kâbuslara sebep olabilir.
Bu konuda yapılan araştırma ve bulgulara göre, vakaların %13’ünde aşırı ağlama, % 35’inde üzgün ve mutsuz görünme, diğerlerinde gülme, taşkınlık, gerileme davranışlarıyla, aşırı yemek yeme, dışkı kaçırma ve mastürbasyon belirlenmiştir.
Ölen ebeveynin cinsiyetine göre, çocuğun tepkileri değişebilir. Çocukla aynı cinsiyetteki ebeveynin öldüğü vak'alarda, suçluluk duygusu hâlâ belirgindir. Depresif belirtiler veya savunma amaçlı davranış bozuklukları görülebilir. Ölen karşıt cinsiyetteki ebeveyn ise, ölenin idealizasyonu söz konusudur. Çevre tarafından ebeveynin kötülenmesi halinde, çocuk öfkelenir. Bu durum, çocuğa ebeveynin hep kendine ait kalmasını sağlar.
Aynı cinsiyetteki ebeveynin ölmesi ile cinsel özdeşim sorunları ortaya çıkabilir.
Ebeveynin yeniden evlenmesi önemli bir problemdir. Kız çocuklarının üvey anneyi kabullenmemesi, onun, babasının sevgisini elde etmesini, annenin yerini almasını hoş görmesi çok güçtür. Üvey baba daha kolay kabul edilir, çünkü anne sevgisi ile durumu düzeltmeye çalışır. Yinede erkek çocukların karşı çıkışları olabilir.
|
Zehra DENİZBEY
23.08.2006
|
|
Mutluluk veren besinler
İçinde Endorphin bulunan besinlerin insanı mutlu ettiğini belirten bilim adamları, bu maddeyi en çok barındıran besinleri açıkladılar.
Muz: Kokusuyla bile mutluluk taşıyan tam bir Endorphin deposudur. Kendinizi, güçsüz ve sinirli mi hissediyorsunuz, hemen bir muz yiyin. Kalsiyum ve magnezyum ihtiva eden bu meyve strese karşı bire bir. Sinir hastalığı olanlar için her gün yemek arası saatlerde tüketilmesi gereken bir besindir.
Üzüm: Kırmızı ve beyaz üzüm yiyen herkes gülücükler saçar. Üzümde yüzde 20 oranında diekt olarak kana karışan şeker vardır. Bedenen ve zihnen çalışanlar için iyi bir gıdadır. Üzümdeki bol demir kan yapar. Yüz ve boyuna taze üzüm suyu sürülüp 10 dk. sonra yıkanırsa cilde dirilik verir.
Çikolata: Stresin bir numaralı düşmanı. Kendinizi kötü hissediyorsanız hemen bir parça çikolata yiyin. Flört etmek gibi bir şey. Bir kalem yemek yeterli, mutluluk hormonu “seratonin” anında beyinde dolaşıma çıkıyor. Çikolatanın ihtiva ettiği “penilatilmanın” insanı bulutlara çıkarıyor. Çikolatada, yeşil çay ve sebze meyvelerde bulunan “flavonoid” adlı madde bol miktarda vardır. Bu madde kanı sulandırıyor, kalp hastalıkları riskini azaltıyor. Çikolata kötü kolesterolün (LDL) okside olarak damar çeperine yapışmasını engelliyor. Tıpkı aspirin gibi kanda pıhtılaşmanın önüne geçiyor. Düzenli tüketenler arasında ölüm olayı yemeyenlere kıyasla yüzde 30 daha geç gerçekleşiyor.
Dondurma: Çok yenirse şişmanlatıyor, az yenirse mutluluğa mutluluk katıyor. Dondurma yaşlanmayı önlüyor. 100 gr dondurma ortalama: 135 mg kalsiyum 115mg fosfor* 100mg sodyum *160 mg potasyum, 25 gr karbonhidrat bulunuyor. Amerika’da kişi başına 25 kg., Türkiye’de kişi başına 6 külah tüketiliyor. Sütten daha zengin bir besin maddesidir. A,C,D,E vitamini ihtiva eder. Çocukların sağlıklı büyümesi ve kemik erimesi sorunu olan kişiler için büyük önem taşıyor. Beslenme uzmanları dört mevsim tüketilmesini önermektedir.
Makarna: Çok ağır soslarda yenilmediği sürece enerji veren ve mutlu eden besinler arasında yer alıyor. Hazmı kolaydır. Özellikle sadece salata ile birlikte yenirse şişmanlatmaz
Ekmek: Buğday ekmeği de sıkıntıları unutturuyor.
Fıstık: Yağ oranı yüksek ama yine de insanı mutlu ediyor. Roma İmparatorluğu’nda “Tanrı yiyeceği” olarak adlandırılan fıstığın kolesterolü düşürdüğü ve kalp krizi riskini azalttığı bildirildi. Çocuklar ve sporcular daha fazla yiyebilir. Demir, bakır, selenyum, magnezyum, çinko, potasyum, fosfor gibi minerallerin tabiî kaynağı olan bu çerez kalbimizin yanı sıra, beyin, sinir sistemi, kas ve kemiklerimizin dostudur. Tuzsuz olanından hergün 10-15 adet yenilebilir.
Susam: Dar gelirlilerin baş tacı olan simit mutluluğa giden yolda önemli bir yere sahiptir.
|
Zeynep Sümeyye KELEŞ
23.08.2006
|
|
Peygamberimiz sabah namazında nasıl duâ ederdi?
Abdullah İbn-i Abbas Hazretleri şöyle anlatır:
Resûl-i Ekremin ne şekilde ibâdet yaptığını öğrenmem için babam Abbas, beni Resûl-i Ekreme gönderdi. Sabah namazında Efendimiz şöyle duâ etti:
“Allahım! Gönlümü sana bağlayacak, darmadağın hâlimi bir araya toplayacak, dağınık ve parçalanmış işlerimi birbirine yaklaştıracak kötü itiyat ve fitnelerden beni koruyacak, dilimi ıslâh edecek, bâtınımı koruyacak, zâhirimi yükseltecek, amelimi temizleyip arttıracak, yüzümü ak edecek, rızana ulaştıracak ve her kötülükten beni koruyacak olan rahmetini senin fazlından isterim.
Allahım! Küfür düşünmeyecek şekilde sâdık ve yakîn bir îmânı, dünyâ ve âhirette de lûtuf ve kereminin en yüksek mertebesine beni ulaştıracak olan rahmetini senden isterim.
Allahım! Kazâlarda sabır ve kurtuluşu, şehitler mertebesini, iyiler yaşayışını, düşmanlara galib gelmeyi ve Peygamberlere arkadaş olmayı senin fazlından isterim.
Allahım! Her ne kadar hayırlısını bilemezsem ve amelim kusurlu ise de, bütün dileklerimi sana arz eder, senden yardım dilerim.Yalnız senin rahmetine muhtâcım. Ey gönüllere şifâ verip bütün dertlere dermân olan Allahım! Büyük kudretinle birbirine yaklaşmış iki deniz suyunu yekdiğerine karıştırmadığın gibi, Cehennem azâbından helâk oldum diye feryad etmekten ve kabrin fitnesinden beni koru.
Allahım! İstemesinde veya hak etmesinde kusur ettiğim ve kullarından herhangi birine va’dettiğin veyâ vereceğin her türlü iyilikleri candan arzular ve onları senin fazlından isterim.
Allahım! Bizi, sapan ve saptıranlardan değil, hidâyette olup hidâyete ulaştıranlardan, düşmanlarından uzaklaştırıp dostlarına yaklaşanlardan, sana kulluk edenleri senin rızan için sevip, isyan edenlere rızan için husûmet besleyen kullarından eyle.
Allahım! Ben dilimin döndüğü kadar duâ ediyorum. Kabûlü sendendir. Sen kabul eyle. Ben elimden geleni yapıyorum, itimadım Sanadır. Biz Allah içiniz ve O’na yöneleceğiz. Kuvvet ve kudret ancak azamet sâhibi olan Allah’ındır. Kıyâmet gününde emniyeti, ebedî günde de ahdini yerine getirip rükû’ ve sücûd eden iyiler ile beraber Cenneti Senden isterim. Kerem ve ihsânına nihâyet olmayan, dostluk edenlere sonsuz sevgisi olan ve dilediğini dilediği gibi yapan Sensin.
Ey izzet ridâsına bürünüp herkese galib olan Allahım! Seni noksan sıfatlardan tenzîh ederim. Ey ululuk ve yücelik ridâsına bürünerek kullarına fazl u in’âmını esirgemeyen Allahım! Seni tesbîh eder, noksan sıfatlardan takdîs ederim.
Allahım! Kalbimi, kabrimi, gözümü bütün bedenimi nurun ile tenvîr eyle, beni nurlandır ve nurumu arttır.”
|
23.08.2006
|
|
Tansiyon hangi değerlerde olmalı
ABD’de yaşayan Türk doktor İlke Sipahi, 2 yıllık araştırması sonucunda, koroner arter hastalığını kontrol altına almak için kan basıncı seviyesinin bugün teklif edilenden daha düşük olması gerektiğini tespit ettiğini bildirdi.
Cleveland Clinic Foundation’ın Kardiyoloji Bölümü’nde görev yapan Dr. İlke Sipahi yaptığı yazılı açıklamada, kalbi besleyen damarların tıkanıklığı/sertliği anlamına gelen koroner arter hastalığı için önemli bir risk faktörü olan yüksek tansiyona ilişkin bir araştırma yaptı.
Sipahi’nin açıklamasına göre, ideal kan basıncı seviyesini tesbit etmek amacıyla yapılan araştırma kapsamında, 274 hasta 2 yıl süreyle takip edildi. Araştırma, koroner arter hastalığını kontrol altına almak için ulaşılması gereken ideal kan basıncı seviyesinin yüksek tansiyon tedâvi kılavuzlarında teklif edilen 140/90 değil, 120/80 seviyesinde tutulması gerektiğini ortaya koydu. Konuyla ilgili makalesi Journal of American College of Cardiology Dergisi’nde yayımlanan Dr. Sipahi, açıklamasında şunları kaydetti: ‘’Takip süresi boyunca hastaların tansiyonlarını düzenli olarak ölçtük. 2 yıllık takip süresi sonunda ultrason incelemesini tekrar ettik ve her hastanın damar tıkanıklığındaki ilerleme hızını tespit ettik. Çalışmanın sonunda gördük ki, ortalama sistolik kan basıncı (büyük tansiyon) 140’ın veya diastolik kan basıncı (küçük tansiyon) 90’ın üzerinde olan hastalarda koroner arter hastalığı çok belirgin bir şekilde ilerlemekteydi.
Araştırmamızın sonuçları gösterdi ki, daha düşük kan basıncı seviyelerinde (tercihen 120/80’in altı) koroner damar hastalığı daha iyi kontrol altında tutulmakta ve hatta birçok hastada gerileyebilmektedir. Dolayısıyla koroner hastalığı olan kişilerin kan basıncı seviyelerinin yaşam tarzı değişiklikleri (az tuzlu diyet, egzersiz) veya daha yoğun tansiyon ilacı tedavileriyle alışageldiklerimizden daha etkili bir şekilde düşürülmesinde büyük fayda göreceklerini düşünüyorum.
|
23.08.2006
|
|
Bir aylık bebeğiniz neler yapabilir?
• Görebilir, duyabilir, tat alabilir, acıyı hisseder!
• Başını tutabilir, karın üstü yattığında başını sağa-sola çevirebilir.
• Emerek kendini sakinleştirebilir.
• Agu- ıkınma sesi- kumru sesi-mırıldanma gibi sesler çıkarmayı dener.
• Kısa süreli izleyebilir, yakın tutunca dikkatle bakabilir.
• Sizi tanıdığını belli edebilir. Sesinizi duyunca sakinleşebilir.
• El ve ayaklarının farkına varmaya başlar.
Altı aylık bebeğiniz neler yapabilir?
• Artık herşeyi görüp izleyebilir.
• Destekle oturabilir. Eğer ek gıdalara geçtiyseniz kaşıkla beslenmeyi bebek otururken yapmalısınız.
• Her iki yöne de dönebilir. Yüzükoyun yatarken poposunu havaya kaldırmaya bile çalışabilir.
• Bebek 3 boyutu kavrayabilir ve büyüklük ve şekillerine göre cisimleri gruplandırabilir.
• Aynada arkasında sizi görürse arkasına bakıp sizi arayabilir.
• Bir eliyle kavradığı cismi diğer eline geçirebilir, iki saplı bir bardaktan yardımınızla su içebilir.
• Cisimleri birbirine vurur, ellerini birleştirir, oyuncağını tek eliyle tutabilir.
• Sesli güler, çığlıklar atar.
• Bebeğiniz artık eğlenmeye başlar. Sizinle saklambaç oynayabilir.
• Yabancıları ayırmaya başlayabilir.
Emme, baloncuklar çıkarma, yalama konuşma öncesi hareketlerdir.
Bir yaşında bebeğiniz neler yapabilir?
• Kendi başına ilk adımlarını bu yaşta atabilir. (aslında bunu bundan sonraki birkaç hafta veya ay yapamayabilir, yani eğer bu ay yürüyemezse üzülmeyin).
• Çoğu çocuk bu ilk adımları parmak ucunda, ayakları dışa dönük olarak yapar.
• Kaşık kullanarak her ne kadar ağzını ıskalasa da kendini beslemeye başlayabilir.
• “Mama” ve “baba” dışında birkaç kelime daha bilebilir.
• Uyduruk bir dille konuşabilir.
• Her şeyi itmek, fırlatmak ve yere çarpmanın çok eğlenceli olduğunu düşünür.
• Oyuncağını size verir, geri alır.
• Blokları bir kaba doldurur, boşaltır. Bu kaplar ve tavalar için de geçerlidir.
• Küçük olanları, büyük olanların içine koyar, ayrıca onları birbirine çarparak korkunç gürültüler çıkarır.
Haftaya 2 yaş çocuğun gelişimi.
|
Fatma KARAKISA
23.08.2006
|